Provans (Provence) bölgesinde günlerdir gezdiğimiz her köy başka bir özelliği ile karşımıza çıkıp, bizi şaşkınlığa düşürüp duruyordu. Eze’ye geldiğimizde, dik merdivenleri görünce yine yukarıda bizi nasıl bir süpriz karşılayacak diye merak etmeden edemedik. Kimi yerde sadece 2 kişinin ancak yan yana geçebileceği Arnavut kaldırımlı o daracık yollardan geçip, deniz seviyesinden 427 mt yukarı çıkıp tepeye ulaşınca neden Kartal Yuvası dendiğini anladım: işte EZE ve neredeyse Saint Tropez’ye kadar size manzarasını sunan Eze köyü!
Eze köyüne ilk Romalılar yerleşmiş. 1860’da Fransa’nın egemenliğine girene kadar, çeşitli ulusların ve hatta Osmanlıların da işgallerine uğrayarak tarih boyunca tahrip edilip, küllerinden yeniden doğmuş. Friedrick Nietzsche ve daha bir çok ünlüye ev sahipliği yapmış.
Grace Kelly ve Cary Grant’ın oynadığı, yönetmenliğini Alfred Hitchcock’un yaptığı ‘Kelepçeli Aşık’ romantik gerilim filmi 1955’de burada çekilmiş.
Köyün yapısından olsa gerek ki araba yok. Elektrik 1929’da, su ise 1952’de gelmiş.
Nice’in ilk aristokratlarından Riquier Ailesi’nin evi köyün içerisinde. Tepenin tam yarı yolu üzerindeki Hz. Meryem’in Göğe Yükseliş Kilisesi (Notre Dame) ve saat kulesi yer almakta. 1306 yılına tarihlenen Sainte Croix Şapeli köyün en eski yapısı. 1949 yılında ziraat mühendisi Jean Gastaud tarafından tasarlanan Egzotik Bahçe, onlarca çeşit bitkiyle sizde hayranlık uyandırıyor. Merdivenlerden tırmanmaya devam edin, deniz seviyesinden 427 metre yukarda, tam tepe noktasında “Yeryüzünün Tanrıçaları” konulu kadın heykelleriyle süslenmiş olan Ortaçağdan kalan yarı yıkık kale karşınıza çıkacak. Girişi ücretli. Ancak deniz kızı heykellerini ve muhteşem koyu görmek için ücrete değer.
Küçücük kapıları olan, minik atölyelerin içine girip, galerileri ziyaret edebilir ya da yöreye ait eşyaların satıldığı mağazalardan alışveriş yapabilirsiniz. Sanki kenarlara sıkışmış gibi gözüken kafelerden birinde ise bir mola vermek en güzeli olacaktır. Eğer bütçe yeterliyse, “Chevre d’Or”– bir şato otel olan bu mekanda kaçırılmayacak bir kahvaltı edebilirsiniz. Bütçe yeterli değilse, “ Le Cactus” şahane manzara eşliğinde nefis krepler yenilebilecek küçük sevimli bir restorant.
Perşembe günleri kurulan pazara denk gelemediğimiz için üzüldük. Tüm provans seyahatimiz boyunca, çeşitli köylerde bizi karşılayan köyler sanırım bu gezimiz boyunca en aklımızda kalan şey olacaktı.
Sırada parfümün doğduğu köy olan Grasse’ye doğru yola çıkmak zorunda olduğumuz için bu sevimli köye veda edip ayrıldık.
Yolda hepimizin de aklında olan sanırım Eze’nin sloganıydı : “Öldüm ve burada yeniden doğdum!”