Yöreyi tanır, yemeklerini tadar, insanıyla sohbet edersiniz bağı bozulan bölgenin, pekmezini kaynatır, cevizli sucuklarını dama dizerseniz, keyfine diyecek olmaz bağ bozumunun… Size topraklarımızdaki bağcılık yapan iki uçtan bahsetmek istiyorum: Tekirdağ ve Elazığ.

Sonbaharın kendini hissetirdiği bugünlerde, sararmaya hatta kızarmaya başlayan yaprakları ve yeşilden bordoya, sarıdan mora kadar uzanan renk yelpazesiyle üzüm bağları çoktan bozulmaya başladı bile… Bütün yaz emeğini esirgemeyen bağcıların, şimdi karşılığını alma zamanı geldi…

Ülkemizin aslında dört bir yanında var olan nazlı üzümler artık gelin olmaya hazır. Bağlar yeşerdi, ağız tadını, bereketi, çoğalmayı simgeleyen üzümler bağcı deyimiyle ‘olum’ zamanına gelmeye başladı… Üzümleri toplamak dediğimizde teknik bir iş gibi algılanmasın tabii ki bağı bozmak.

Şimdilerde pek yapılmasa da aslında şenliklerle başlar bağ bozumu… Bizde geleneği kesintiye uğradı ama Avrupa’nın birçok eski bağ bölgesinde, hasat zamanı şenliklerle başlıyor. Davullar, akordeonlar çalınıyor, şarkılar söyleniyor. Bu festivallerin kökeni, ta antik çağlara, eski Yunan’daki şenliklerine kadar uzanıyor.

Bağ bozumu şenlikleri denilince aklımdan hiç çıkmayan sahneleriyle Bulutların Ötesinde (A Walk in the Clouds) filmini hatırlarım. Şenlikler başlar, erkekler müzik yaparken, kadınlar da dev fıçıların içinde dans ederek, ayakları ile üzümleri ezerler. Don en tehlikeli şeydir bağcılar için…

Napa vadisindeki bağlarda geçen filmde, don sahnesinde, sabah güneş doğumuyla beraber aile ve çalışanlar, bağlar arasında dev bidonlarda ateş yakıp, kelebekler gibi kanatlar takarak ısıyı üzümlere dağıtmıştı ve ortaya inanılmaz bir görüntü çıkmıştı.

ÇEKİRDEKSİZ VE ÇOK LEZZETLİ
Bizim topraklarımızda da bağ bozumu dönemi kışa hazırlıktır. Köylüler üzümleri toplamak için üzüm bıçaklarını, fıçılarını; evde hanımlar ise pekmez küplerini, reçel kavanozlarını, pekmez tavalarını hazır ederler. Cevizler, bademler hazırlanır, sucukları yapıp ipe dizebilmek için… Tatlı bir telaş başlar sonbaharla beraber…

Tekirdağ’ın en bilinen yeri Mürefte. Mürefte, Tekirdağ ili Şarköy ilçesine bağlı bir mahalle. En büyük özelliği üzüm bağları ve üzüm sahili tabir edilen bölgesi.

Antik dönemlerden Roma ve Bizans’a değin sürdüğü öngörülen bağcılık kültürü, Osmanlı döneminde de sürmüş. 14. yüzyılda bölgeye gelen Osmanlılar, Rum halkın yaşantısına dokunmamışlar. Rumlar bağcılığı iyi biliyorlarmış. Ganos Dağı‘nın fay kırıklarının zenginleştirdiği mineralli kırmızı killi topraklarından yararlanarak, yörede bağcılığı geliştirmişler.

Mürefte’nin de içinde bulunduğu bu bölgede, 1950’lere değin karayolu ulaşımı neredeyse yok denecek oranda kısıtlıymış. Bu yüzden bölgenin bağcılık ürünlerini ekonomiye kazandırmasında tek seçenek, deniz yolunu tercih etmekten geçiyormuş. Bu sebepledir ki, yöre bağlarının ve bağ ürünlerinin tanıtılmasında en büyük rolü denizciler oynamış.

Şimdilerde sağlam, betonarme bir iskele olmasına rağmen, geçen yüzyıllarda gıcırdayan tahta iskeleye yanaşamazmış büyük gemiler. İskeleden sandallarla gemilere şıra fıçıları taşınırmış. Fırtınada şarap dolu amforaların yüklü olduğu gemiler, Uçmakdere-Marmara Adası arasında batmış.

Günümüzde denizin dibinde yüzlercesi bulunan bu amforalar, dalgıçlar tarafından sık sık ziyaret ediliyor. Şimdi ise her şey kolay. Tekirdağ’ın köylerinde bağcılık devam ediyor. Mürefte’ye bağlı Yeniköy çoğunlukla Yunanistan, Bulgaristan ve Romanya’dan göçen muhacirlerin yaşadığı bir köy.

Burada ise Cansın Bağcılık, yıllarca İstanbul’da yaşayıp, şehir hayatından yorulan bir ailenin el emeği ile tane tane işlenmiş bir bağ. İri taneli sofralık üzüm üretiliyor. Diğer bir cins kara üzüm ise çekirdeksiz ve çok lezzetli. Ekim ayında olgunlaşacak meyveler henüz yeni yeni renklenmeye başlıyor. Bağdaki üçüncü üzüm türü ise birkaç yıl önce dikilen İtalyan fideleri. Bağı bozmak mı daha keyifli yoksa üzümleri yemek mi bilemiyorum?

ÇİÇEK BAHÇELERİYLE UÇMAKDERE
Mürefte’den devam ettiğinizde karşınıza Uçmakdere Köyü gelir. Fransa’nın dağ köylerini aratmayacak güzellikte sevimli bir köy. Herkes evinin önünü adeta bir çiçek bahçesi haline getirmiş. Buralara kadar gelip, bu köyü ziyaret etmemek olmaz.

Ganos dağı eteklerindeki Uçmakdere Köyü zamanında büyük bir Rum yerleşkesiymiş. Bugün yamaç paraşütçülüğüne de ev sahipliği yapan köyün tarihini Tekirdağ Yamaç Paraşütü Kulübü şöyle anlatıyor: “1918’de çekilmiş bir fotoğrafa göre; köyde yaklaşık 500 hane varmış ve evlerin çoğu üç katlı ve camekanlı imiş. Köyde üç tane eczane, iki kilise, üç ayazma, iki maşatlık (Rum mezarlığı) ve iki ahşap köprü olduğu, her sokakta kandiller yandığını, üçyol ağızlarında ise ‘Talika’ların birbirlerini görebilecekleri dev aynaların olduğu, her evin altında tonlarca şarap alabilen mahzenlerin olduğu, ziyarete gelen Rumlar tarafından anlatılmaktadır. Özellikle ‘Çavuş Üzümleri’nin Amerika’ya buradan gönderildiği resmi kayıtlarda bulunmaktadır.”

ŞENLİK ZAMANI
Memleketimizin tam diğer ucunda, Elazığ’da ise yine aynı telaşlar var. Daha önce de belirttiğim gibi bağı bozmak, sadece üzüm toplamak değil. Bu bir şenlik adeta. Belki eskisi gibi kutlamalar ve eğlenceler yapılmasa da, hep beraber bağda çalışmak ve hep beraber yemek pişirip aynı sofrayı paylaşmak bile bir şenliktir bence…

Geçen yıl gittiğim Elazığ’da bağ bozumu da aynı keyifi yaşattı bize. Elazığ’ın kendisi zaten başlı başına bir kültür zenginliği. Harput ve Süt kalesi, Hazar gölü, Hazar Baba’sı, Arap Baba’sı ve çayda çırası ile mutlaka ziyaret edilmesi gereken güzel şehirlerimizden biri.

Fatoş Pur

Sabah Gazetesi Tatil eki – 04.10.2015

http://www.sabah.com.tr/turizm/2015/10/04/bag-bozumu-kulturel-bir-zenginliktir

Sabah Gazetesi Fatoş Pur Bağbozumu Sabah Gazetesi Fatoş Pur

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.