Dünyanın ikinci, Türkiye’nin ise oksijen bakımından en zengin yeri Datça. Tarihiyle büyülüyor. Meşhur rüzgarı, aynı zamanda bir sörf ve yelken merkezi olmasını da sağlamış.
“Tanrı kulunun uzun ömürlü olmasını isterse Datça Yarımadası’na bırakırmış!” Strabon’un bu sözünü duymayanımız yoktur sanırım. 4000 yıllık tarihi güzellikler içinde, duvarlarını begonvillerin süslediği taş evlerle, kekik kokan havasıyla, dantel gibi işlenen koyları ve turkuvaz renkli denizi ile Strabon’u haklı çıkarır Muğla’nın bu güzel beldesi!
Geçmişi M.Ö. 2000’lere kadar gider bu güzel yarımadanın… Karyalılar, Dorlar, Lidyalılar derken türlü uygarlıklara beşik olmuş. Dorlar döneminde Knidos yerleşim bölgesi olmuş ve konumundan ötürü ticaret ve sanat merkezi durumuna da gelmiş. Birçok ünlü bilim adamı ve filozof Knidos’ta yaşamış. Şehir bir şekilde Afrodit heykeliyle ünlenmiş.
Bu heykelin ünü bu güne kadar sürse de, heykelin kendisi ne hikmetse bulunamamış. 15. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırlarına dahil olan Datça’nın adı, Sultan Reşat döneminde Reşadiye olmuş, Cumhuriyet’le beraber de yeniden Datça adına dönmüş. Bir köy olarak hâlâ var olan Reşadiye bir dönem merkez olsa da, bugün İskele Mahallesi, Datça’nın merkezi konumunda.
DEĞİRMENLERE SELAM
Marmaris’ten Datça’ya doğru gelirken sizi rüzgar enerjisini toplayan yel değirmenleri karşılar. Ardından eski değirmenler karşınıza çıkar ve Datça’nın merkezine yaklaştığınızın haberini verir. İskele Mahallesi ve liman Datça’da gezmeye başlamak için ilk duraktır.
Merkez ne yazık ki, inşaat modasına uyup Akdeniz kimliğini kaybetmiş olsa da limana geldiğinizde yine derin bir oh çekersiniz. Önündeki minik yat limanı, sabah denize açılıp, gün batımıyla beraber dönen tekneleri misafir eder. Özellikle Sunrise Bar ya da bilinen adıyla Yaşar’ın Barı’nda begonviller altında akşamüstü kahvesi eşliğinde limana dönen tekneleri izlemek bambaşka bir keyiftir.
Yine limanda Küçük Ev Restoran, akşam yenilecek enfes balık buğulama ile özellikle dolunay akşamlarında size nefis bir yakamoz manzarası sunar. Datça’da konaklamak için çeşitli alternatifler var. Merkezde kalmak tercihiniz ise pansiyonda kalabilirsiniz.
Kalabalık gidiyoruz derseniz, apart kiralayarak hemen postanenin arkasında cumartesi günleri kurulan pazardan, tavukların altından henüz alınmış yumurta, yağ, süt, zeytin, zeytin yağı, peynir ve dalından yeni kopmuş meyve ve tarladan henüz toplanmış sebzelerinizi alarak hem hesaplı, hem de son derece sağlıklı bir tatil yapmış olursunuz.
Merkezden biraz daha uzakta, sakin ve doğaya daha yakın olmalıyım derseniz o zaman eşsiz koylardan tercih yapmakta zorlanacaksınız demektir. 235 kilometrelik sahil şeridi ile 52 koyu olan Datça’da, son yıllarda çok popüler olan Palamut Bükü, Ova Bükü, Hayıt Bükü, Kargı, Gabaklar size ev sahipliği yapabilir. Bu koyların hepsi turkuvaz renkli bir denize sahip. Aktur Tatil Sitesi Plajı, Aktur Kamping Plajı, Karaincir Plajı, Hastanealtı Plajı, Periliköşk Plajı, Billurkent Plajı, Kumluk Plajı, Taşlık Plajı ve daha birçokları mavi bayraklı plajlar.
NASIL GİDİLİR?
Marmaris’ten araba yoluyla sadece 40 dakika uzaklıkta olan Datça’ya, Bodrum’dan sabah-akşam kalkan feribotlarla iki saatte ulaşabilirsiniz. Marmaris ve Bodrum’dan kalkan ‘Mavi Yolculuk’ teknelerinin uğrak yerlerinden biri olan, aynı zamanda hemen karşısındaki Yunanistan’ın Simi adasından cumartesi günü kurulan pazara alışveriş yapmak için feribotla gelen komşunun da gözdesi, binlerce yıllık geçmişi ve eşsiz güzellikleriyle yerli, yabancı tüm turistlerin gözdesi Datça’ya bu yaz uğramadan geçmeyin!
FATOŞ PUR
Yazı için: http://www.sabah.com.tr/turizm/2015/06/07/oksijen-deposu-datca
Sabah Gazetesi Tatil eki – 07.06.2015