Isparta’da ağustos ayının ilk haftası lavanta hasadı zamanı. Sadece bir hafta sürecek hasada günübirlik bir gezi ile gidin ve hem muazzam bir görüntü, hem muhteşem bir koku, hem de harika bir lezzet şölenini kaçırmayın. İşte lavantalar ve Isparta!
Her şey 1975 yılında başlamış. Zamanın gül tüccarlarından Zeki Konur ve birlikte çalıştığı Nihat Yılmaz bir Fransa ziyareti dönüşünde, 30 haneye yaklaşık 15’er lavanta fidesi getirmiş. Başlangıçta evlerin bahçelerinde ya da gül tarlaların kenarlarında sadece bir süs iken, yıllar içinde zahmetsizce büyüyen lavantalar tarlaları kaplamış ve bugün Isparta’nın Kuyucak, Kuşçular, Yeşilyurt, Kılıç ve civarı köylerinde yaklaşık 3 bin dönümlük bir alana yayılmış.
Isparta, dünyanın gül ihtiyacının neredeyse çok büyük bir kısmını karşılamakta ancak bir o kadar değerli olan lavanta henüz keşfedilmemiş. Geçen yıl ziyaret ettiğim Güney Fransa’nın köylerini aratmayacak güzellikte taş evler ve lavanta tarlalarından çok daha büyük ve güzelleri Isparta’nın Keçiborlu ilçesinin Kuyucak köyünde.
Köylerdeki kurak araziler zahmetsizce, su ve bakım istemeden büyüyen lavanta ile hayat bulmuş. Köylüler kendi çabaları ile bu güzel köyü turizme açmaya çalışmakta. Biz de Fransa’daki lavanta tarlarını görmeye gidip de Türkiye’dekini bilmemek olmaz diye düşünerek ‘Lavanta Diyarı‘ adlı Facebook sayfasından Hüseyin Bey’e ulaşıp günübirlik bir gezi yapmaya karar verdik.
Isparta’nın uçak saatleri günübirlik gidip dönmeye uygun olmadığı için, sabah 06.35 uçağıyla Denizli’ye gidip araba kiralayarak Isparta’nın Kuyucak köyüne gitmek çok daha uygun. Gece de 21.55 uçağıyla döndüğünüzde tüm gün sizin oluyor ve lavanta diyarını doya doya gezebiliyorsunuz.
TAYLAND’DAN GELENLER VAR
Denizli’den yaklaşık bir saatlik bir yolculukla Isparta’ya ulaşabiliyorsunuz. Isparta’ya yaklaştığınızda sağlı sollu gördüğünüz lavanta tarlaları, henüz ne ile karşılaşacağınızı bilmediğinizden size heyecanlandırmaya başlıyor. Ancak sonrasında köy içinde karşılaştığınız manzaralar, “Meğer bunlar hiçbir şeymiş!” dedirtiyor.
Kuyucak köyüne geldiğinizde sizi Ramazan Bey karşılıyor. Ramazan Bey, Kuyucak köylülerinden biri. Kendisi Isparta merkezde yaşadığı halde, köye ve gençlere bir iş bırakabilmek amacıyla köyde kırsal turizmi başlatmış. Kendi çabalarıyla köye yabancı turistleri getirmeyi başarmış.
Bizim orada olduğumuz gün de dördüncü turist kafilesi Tayland’tan gelenleri görünce, hem biraz şaşırdık, hem de biraz içimiz buruldu böylesi bir güzelliği bizlerin bilmemesinden dolayı. İster istemez geçen yıl gittiğimiz Güney Fransa’daki Provence bölgesiyle karşılaştırma yaptık.
Kuyucak’ta tarlalar çok daha büyük, lavantalar çok daha uzun ve gür, kerpiç evler, Arnavut kaldırımlı sokaklar çok daha güzel ama sessiz sakin bir bekleyiş içinde… Lavanta tarlasında Taylandlılarla kısa bir sohbet yaptıktan sonra, hep birlikte ailenin evine kahvaltıya geçtik.
Harika bir yöresel kahvaltı.. Heşkek dedikleri haşhaş ezmesi, mutlu tavuklardan yumurta, kokusunu unuttuğumuz mis gibi domates ve salatalık, gözlemeler, ev tereyağı ve en önemlisi lavanta balı ve lavanta çayı! Lavanta balı hem süzmesi, hem peteği ile inanılmaz lezzetli. Lavanta çayı ise her derde deva. Sıcak suda beş dakika demleme ile yapılan lavanta çayı, rahat uyku uyumak ve sindirim için birebir.
Enfes kahvaltının ardından, biraz çok yemenin, biraz da lavanta kokusunun etkisiyle tam rehavet içine girmişken köyü dolaşmaya karar verdik. Ramazan Bey’in evi hem lavantaların toplanıp kurutulduğu, kesilip buket yapıldığı, hem de aynı zamanda lavanta yağının da çıkarıldığı bir alan olmuş artık. Lavantalar en çok gelin buketlerine, nikah şekerlerine, lavanta keselerine kullanılıyor bilgisini aldık Ramazan Bey’den…
Lavantaları aynı ebatlarda buketler yapıp, uçlarını kesip bağlayıp kurutuyorlar ve özellikle İstanbul’a düğün ve davetlerde kullanılmak üzere gönderiyorlar. Lavanta buketlerinin yapılışı izlerken havaya yayılan lavanta kokusu bizi biraz sarhoş etti. “Hasat zamanı geldiğinizde kokuyu köyün başından duyarsınız” dedi köylüler… Rüzgarın haifiçe esmesiyle bile yayılan kokunun tarifi mümkün değil.
LAVANTA HASATI ZAMANI
Ağustosun ilk haftası hasat zamanı. Hem lavantalar toplanacak , hem de yağı çıkarılacak. Şimdi bile başımızı döndüren lavanta kokusunun hasat zamanı nasıl olacağını hayal bile edemedim. Lavantaların kesilip, istiflenmesini izleyip, lavanta ve yararları hakkında bilgi aldıktan sonra, köyü dolaşmaya devam ettik.
Önce at arabasıyla nostaljik bir yolculukla tepedeki lavanta tarlalarına çıktık. Göz alabildiğine uzanan lavanta tarlalarının üzerinden köyün görüntüsü bir başka güzel. Neredeyse insan boyunda lavantalar öbek öbek.
Sadece rüzgarın sesi ve mis gibi lavanta kokusuna, bir de gökyüzü eşlik ediyor. Bulutlar sanki bir desen… Durup öylece bu görüntüyü hafızanıza kazımak istiyorsunuz. Orada öylece kalakalmak istesek de, köyün kalan kısmını görmek için geri döndük.
Köy, Arnavut kaldırımları ile döşeli, kerpiç evler, renkli kapılar ve önündeki lavanta öbekleriyle tablo gibi. Hemen yine mukayese ettik ve biraz bakımla “Türkiye’nin Provence’ı Isparta olacaktır” diye düşündük.
Ne yazık ki köyün suyunun olmaması, turizmin gelişmesine en büyük engel. Alt yapı olmaması köylüyü hep geri çekmiş tanıtımda… Isparta’dan gelirken bir tabela olmaması yüzünden köyün yolunu bulmak bile zor. Keçiborlu kavşağından saparak Kuyucak köyüne ulaşabiliyorsunuz. Tabii yolda ‘Lavanta Diyarı’ tabelaları olsa burayı bulmak ve lavanta turizmini duyurmak daha da kolaylaştıracaktır elbette.
Köyün bir kır kahvesi olmaması bizi üzdü. Gerçi kahve var ama köylünün oturduğu biraz yıkık, biraz bakımsız bir köy kahvesi.. Hemen hayalini kurduk, çınar altında tahta masa sandalyeler ve pötikare örtülerle, duvarda şirin kavanozlar içinde satışa sunulan lavanta yağı, balı, suyu ile şirin raflarla bir kır kahvesinin…
Şimdilik pansiyon da yok. Köyde 150 hanenin 90’nın da yaşam var. Diğerleri sadece hasat zamanı geliyormuş. Belki ileride Şirince gibi evlerini pansiyona dönüştürerek, hem köyün geçimine katkıda bulunup, hem de bu güzel köyün turizmde adını duyurmasını sağlayabilir köylüler…
Fransa’dan çok daha güzel olan bölgemizin ve lavantamızın değerini bulması dileklerimizle ayrıldık köyden.. Bu güzel gün ve lezzetler için köye ve köylüye teşekkür ederek…
LAVANTA HER DERDE DEVA
Lavanta yağı, ağrıyan bölgeye sürdüğünüzde eklem ve kas ağrılarına şifa. Rahatlatıcı etkisi nedeniyle özellike spa merkezlerinde masaj yağı olarak kullanılıyor. Suya birkaç damla damlatıp, altından mum yaktığınızda ise etrafa yayılan koku hem müthiş rahatlatıcı, hem de tam bir sinek kovucu. Açık havada bile olsanız bu kokuya sinek gelmediğini öğrendik.
Lavantanın rahatlatıcı ve sakinleştirici etkisi, özellikle uyku sorunu olanlar için bir çözüm. Kurularından yastık yapıldığında rahat uykuyu sağlıyor. Yine kuruları herkesin bildiği gibi, kese yapılıp çekmecelere konulduğunda giysilerin mis gibi kokmasını da sağlıyor.
Lavanta suyu, saç bakımında önemli bir yere sahip. Banyo sonrası sürülen lavanta suyu, saç dökülmesini önlüyor. Aynı zamanda en doğal tonik. Cildi temizlemesi ve canlandırması açısından kozmetikte kullanılıyor.
Yurtdışında lavanta suyu, ütü suyu olarak da kullanılıyor ve bu şekilde çamaşırlara da çok güzel bir koku veriyor. Lavanta yağından yapılan sabun ise cildi besliyor ve canlandırıyor. Lavanta balı ise yüzde 100 doğal, balın tüm faydalarının yanında müthiş lezzetli.
Özellikle bu köyde yetişen türü ‘Lavandin’ çayının ise 15’er günlük kür halinde içildiğinde, hepatit B ve karaciğer yağlanmasının önlenmesinde çok faydalı olduğu da tespit edilmiş.
Fatoş Pur
Sabah Gazetesi Tatil Eki- 26.07.2015
Yazı için: http://www.sabah.com.tr/turizm/2015/07/26/lavanta-tarlalarinda-bir-gun