Türkiye’nin dört köşesi ayrı güzellikte. Gittiğim her yöreye bir başka hayran oluyorum. Her yanı doğal ve kültürel zenginliklerle ve tarihle donanmış. Bizlere bu güzellikleri anlatan en güzel yapılar ise müzeler. İşte Türkiye’de görülmesi gereken müzelerden bazıları…
Anadolu Medeniyetleri Müzesi
Her taşından tarih fışkıran bu toprakların arkeolojik eserleri kronolojik olarak Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenmekte. Başlangıçta sadece Hitit dönemine ait eserleri sergilenirken, bugün kendine özgü koleksiyonları ile ilk çağlardan bu yana tüm Anadolu arkeolojisini sergileyen bu müze dünyanın sayılı müzeleri arasında yer almakta.
1997 yılında 68 müze arasından, Avrupa Müze Forumu tarafından verilen Avrupa Yılın Müzesi Ödülü’nü alarak, Türkiye’de bu ödülü alan ilk müze olmuş. Mahmutpaşa Bedesteni ve Kurşunlu Han olarak iki binadan oluşan müzenin bir diğer önemi de, M.Ö. 6200 yıllarına tarihlenen Çatalhöyük kent planını içeren dünyanın bilinen en eski haritasını sergilemesi.
Şanlıurfa Müzesi ve Göbeklitepe
‘Peygamberler Şehri’ Şanlıurfa’dan 16 kilometre uzaklıktaki Göbeklitepe’nin bulunmasıyla dünyada bilinen pek çok doğru şaştı. UNESCO tarafından Dünya Mirası Listesi’ne alınan alan, şimdiye kadar keşfedilmiş en eski insan yapımı ibadet yeri. Tarihi M.Ö. 10 bine kadar dayanmakta. İnsanoğlunun, 60 tonluk taş sütunları o yıllarda nasıl kesip işlediği ve nasıl taşıyıp dairesel bir şekilde yerleştirdiği nasıl büyük bir inanışa sahip olduklarının bir göstergesi olsa gerek.
Göbeklitepe, 20 yıl boyunca burada kazı yapan tarihçi K.Schmidt’e göre tepe üzerindeki katedral ve bir hac varış yeri. Şanlıurfa Müzesi de eski arkeoloji müzesinin 12 katı büyüklüğünde ve bölgenin tarihi geçmişine ışık tutuyor.
Ayasofya Müzesi
Baş döndürücü güzelliği, zengin tarihi ve dini önemiyle Ayasofya Müzesi mimarlık tarihinin belki de en güzel örneği. Aynı yerde üç kere inşa edilen, Doğu Roma Kilisesi iken, İstanbul’un fethi ile camiye ve 1935 yılında da müzeye dönüşen eşsiz bir eser. Bir kısmı antik şehirlerden getirilmiş 104 sütun ile sonsuz gibi görünen kubbe, Hıristiyan figürlerle süslenirken duvarlarda da tuğralarla ayetler yer alıyor.
İmparator Kapısı, Güzel Kapı, Mermer Kapı, imparatorların taç giydikleri Omphalion bölümü, kucağında çocuk İsa ile tasvir edilen Meryem, Cebrail ve Mikail ile Deisis Sahnesi mozaikleri, Sultan Abdülmecid’in Mozaik Tuğrası ve minber, mihrap, hünkar mahfili ve vaaz kürsüleri de farklı kültürlerin ve inançların bir arada nasıl muazzam bir eser ortaya çıkarabileceğini ispatlarcasına uyum içinde gözlerinizin önüne seriliyor.
Adana Sinema Müzesi
Adana, sadece ciğeriyle değil çıkardığı sanatçılarla, yönetmenlerle, oyuncularla da ünlü… İşte 2011 yılında eski bir Adana evinde kurulan Adana Sinema Müzesi ise Yeşilçam’a kattığı, bu şehirden çıkan ünlüler ile ilgili eserleri tanıtmakta. 18. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali kapsamı dahilinde açılan müzede Yılmaz Güney Odası, Altın Koza Odası, Adanalı sinemacılar odası bulunuyor.
Yeşilçam oyuncuların heykelleri, fotoğraflar, film afişleri ve film ödülleri ile aslında Türk sinema tarihi hakkında da bir arşiv niteliği de taşıyor. Müzede Yılmaz Güney, ressam Abidin Dino ve yazar Orhan Kemal’in heykelleri de var. Yazar Yaşar Kemal, oyuncu Şener Şen ve babası oyuncu Ali Şen, Muzaffer İzgü, Ali Özgentürk, Orhan Duru, Aytaç Arman, Bilal İnci, Meral Zeren, Menderes Samancılar, Nurhan Tekerek ve Mahmut Hekimoğlu’nun fotoğrafları ve eserleri de ziyaretçilerini Yeşilçam tarihinde yolculuğa çıkarıyor.
Müslüm filminden de hatırlarsanız, 60- 70’li yıllarda Adana’da 200’den fazla açık hava sineması bulunuyormuş. Bu da tabii ki Adana’dan bugüne kadar pek çok sanatçının çıkmasına etken olmuş.
Baksı Müzesi
Avrupa Konseyi’nin 2014 yılı Müze Ödülü’ne layık görülen Doğu Karadeniz’de, Bayburt’taki müze bize alışılmışın dışında bir şeyler sunuyor. Eski adıyla Baksı, bugünkü adıyla Bayraktar köyünde yer alan müze, çağdaş sanat ve geleneksel el sanatlarına aynı çatı altında harmanlıyor.
Aslında bir hayalin sonucunda, tamamen halkın katkılarıyla hayata geçen müzenin amacı saygıyı hak ediyor. Belki de en çok göç veren yerlerden biri olan Bayburt’un kaybolmaya yüz tutmuş kültürel özelliklerini çağdaş sanatla birleştirerek dikkat çekiyor. 2000 yılında Dr. Hüsamettin Koçan’ın hayali ile başlanan proje pek çok gönüllünün katkısıyla adeta bir sosyal sorumluluk projesine dönüşmüş.
Mimar Sinan Genim’in eseri, alışılmışın dışında bir müze görüntüsü sergiliyor. ‘Baksı’, Kırgız Türkçesinde şaman anlamında geliyormuş. Müze için bu ismin seçilmesinin nedeni de, şamanın ‘şifacı, koruyucu’ anlamlarının müzenin üstlendiği sorumlulukla bağdaşması. Kaybolan geleneklerin, unutulan değerlerin yeniden hatırlanmasıyla belki de gidenleri geri çağırıyor Baksı Müzesi…
Zeugma Mozaik Müzesi
Gaziantep’e gidip de Zeugma Mozaik Müzesi’ni görmeden dönmek olmaz. Müzede yer alan mozaik eserler insanı hayrete düşürecek ustalıkta. Binlerce yıl önce bu kadar desen, renk, ahenk ve sanatın icra edilebileceğini düşünemiyor insan. Bazılarının tam 500 bin parçadan oluştuğu söylenmekte.
Ancak 1700 metrekare ile dünyanın en büyük ikinci mozaik müzesi, aslında büyüklüğünden ziyade meşhur Çingene Kızı ile biliniyor. Bu mozaik 1998’deki kazılar sırasında Kelekağzı bölgesinde tahrip edilmiş bir mozaiğin üzerindeki kırık bir sütunun kaldırılması ile ortaya çıkmış. Maenad Villası’ndaki yemek odasının taban mozaiğinin geriye kalan tek parçasıymış.
Kaçak kazılar sonucunda mozaiğin bir kısmı yurt dışına kaçırılmış olsa da M.Ö ikinci yüzyıla ait bu mozaiğin kayıp parçaları Amerika’dan getirilerek Zeugma Mozaik Müzesi’nde sergilenmeye başladı. Çingene kızının gözlerindeki mahzun ifade bu mozaiği müzenin en beğenilen eseri haline getirmiş ve Zeugma’nın Mona Lisa’sı olarak antik kentin ve müzenin simgesi haline gelmiş.
Müzenin bir diğer özelliği de ‘mühür baskısı’ anlamına gelen ‘bulla’ların sayısı. Yani bir mektup, ferman ya da paketi başka yerlere göndermek gerektiğinde, kapanıp üzerine vurulan özel mühür baskısı olan bullalar, müzede sergilenen 100 bine yakın sayısıyla şu anda dünya rekoru kırmış durumda.
Hatay Arkeoloji Müzesi
M.Ö. 4 binli yıllardan başlayan tarihi ile Hatay, bugün en zengin kültüre sahip şehirlerimizden biri. Kültür zenginliği yemeklerine olduğu kadar tarihe de yansıyor. Hatay ve çevre illerindeki her taş neredeyse bir dönemi işaret ediyor.
İşte Hatay Arkeoloji Müzesi ya da Antakya Arkeoloji Müzesi Hatay ve çevresinden çıkarılan bu zengin tarihi sergiliyor. Çoğunluğu 1932-1939 yılları arasında İskenderun, Daphne, Tell Atçana, Tell Tayinat, Samandağ, Erzin, Dörtyol, Altınözü, Kırıkhan, Hassa ilçelerinde yapılan kazılardan çıkan eserlerin sergilendiği bu sanat müzesinin binası 1938 yılında tamamlanmış ve bir yıl sonra Hatay Türkiye sınırlarına dahil olmuş.
1948 yılında hizmete açılan müze, 32 bin metrekarelik mozaik sergileme alanı ile şu anda dünyanın en büyük sergileme alanı olarak önemini korumakta.
Bodrum Sualtı Müzesi
Bodrum, yerli-yabancı herkesin ilgisini çeken bir turizm beldesi. Denizi, eğlencesi, doğası ile dört mevsim ziyaret edilen Muğla’nın bu güzel ilçesinde Bodrum Kalesi’ni bilmeyen yoktur sanırım. Peki bu kalede ülkemizin tek sualtı arkeoloji müzesinin de bulunduğunu biliyor muydunuz?
1986 yılında açılan ve 1995 yılında Avrupa’da Yılın Müzesi Yarışması’nda Özel Övgü (Certificate of Special Commendation) ödülünü alan müze, 14 sergi salonu ve dünyanın en yüksek sayıdaki amforaları ile biliniyor. Yassıada, Şeytan Deresi ve Serçe Limanı batıkları, Sikke ve Mücevherat Salonu, Karyalı Prenses Salonu, İngiliz Kulesi, Zindan Odası da müzede yer alıyor.
1025 yılında batan dünyanın en eski batık gemisi Serçe Limanı, Cam Batığı Salonu’nda sergileniyor. Buraya cam batığı denmesinin sebebi zamanında batıktan üç ton kırık cam çıkarılması. Müze ayrıca dünyanın en büyük İslam Cam Koleksiyonuna da sahip.
Konya Mevlana Müzesi
Bütün dünyayı felsefesiyle, hoşgörüsüyle etkisi altına alan Mevlana, UNESCO’nun 2007 yılını Mevlana Yılı ilan etmesiyle ölümsüzlüğünü bir kere daha dünyaya duyurdu. Böyle büyük bir üstadın dergahı, ölümünden sonra da türbesi günümüzde müze olarak anılmakta.
Osmanlı sultanlarının bir kısmının Mevlevi oluşundan ötürü tarih boyunca türbeye çok önem verilmiş ve korunmuş. Bugün müze olarak kullanılmakta olan Mevlana dergahının yeri, Selçuklu sarayının ‘Gül Bahçesi’yken bahçe, Sultan Alaeddin Keykubad tarafından Mevlana’nın babasına hediye edilmiş. Müze alanı Gül Bahçesi ile birlikte 18 bin metrekareye ulaşmış.
Günümüzde en çok ziyaret edilen müzelerden biri olan yapıda en ilgi çeken parçalar, Mevlana’nın Kubbe-i Harda yani Yeşil Kubbe olarak anılan türbesi, dergah eşyaları, değerli elyazmalarının dışında bugünkü kemanların öncüsü olarak kabul edilen sekiz telli keman, sabır taşları ve Galileo’nun asıldığı dönemde astronomi dersleri vermek için kullanılmış olduğu küre
Tekkeköy Mağaraları Arkeoloji Vadisi Müze Evi
Samsun’un Tekkeköy ilçesindeki Tekkeköy Mağaraları, Karadeniz’in ve belki de dünyanın bilinen en eski yerleşim yerlerinden biri. 1940’lı yıllarda burada yapılan kazılarda 360 dönümlük dev bir vadiye ulaşılmış. Vadide aynı zamanda Paleolitik, Mezolitik ve Tunç çağına ait pek çok mağaraya ve kalıntı da bulunmuş. Yani insanoğlunun ilk adımlarını attığı, henüz aletlerin taşlardan, kemiklerden yapıldığı, insanoğlunun avcılıkla geçindiği günlerden…
Ayrıca vadi içinde yer alan Delikli Kaya adı verilen mağaranın, Paleolitik döneme ait eski bir Frig Kalesi olduğu da tespit edilmiş. Hitit dönemine ait kalıntılara da rastlanan vadi 2013 yılında turizme açılmış ve vadideki tescilli üç eski Rum evinden biri de 2014 yılında müzeye dönüştürülmüş. Müze evde vadide bulunan mağaralarda yapılan kazılarda ortaya çıkarılan ok uçları, mızraklar, kesiciler, taş baltalar, kemikten yapılmış çeşitli imitasyon materyaller, heykeller, kadınların süs ve bakım için kullandıkları toka ve taraklar sergilenerek insanlık tarihine bir ışık tutuluyor.
Tekkeköy Mağaraları Arkeoloji Vadisi Müze Evi, aynı zamanda Türkiye’nin ilk imitasyon müzesi olma özelliğini taşıyor.
Çok güzel ve aydınlatıcı bir yazı olmuş Fatoşcum. Tebrik ederim. Benim de göremediklerim var listende. Umarım hepsi her okuyucuna kısmet olur.
Sevgiler
Çok teşekkür ederim Yaprakçım, o kadar çok cevher var ki memleketimizde ne yazmakla, ne de gezmekle bitmez 🙂 umarim görmek istediklerinizin hepsine vaktimiz yeter 🙂
Sevgiler