Datça, 8-10 Şubat tarihleri arasında bu yıl ikincisi düzenlenen Badem Çiçeği Festivali ile bahara ‘merhaba’ dedi. Datça için ne derler bilirsiniz: ‘Tanrı kulunun uzun ömürlü olmasını isterse Datça yarımadasına bırakırmış!’.
Strabon’un bu sözünü duymayanımız yoktur sanırım. 4000 yıllık tarihi güzellikler içinde, duvarlarını rengarenk begonvillerin süslediği taş evlerle, kekik kokan havasıyla, dantel gibi işlenen koyları ve turkuaz renkli denizi ile Strabon’u haklı çıkarır Muğla’nın bu güzel beldesi!
Doğal güzellikleri ve bu güzelliklerin sunduğu eşsiz imkanlara, iki yıldır badem çiçeklerinin güzelliği eşliğinde bir de festival eklendi. Datça Kaymakamlığı, Muğla Büyükşehir Belediyesi, Datça Belediyesi, Muğla Ticaretve Sanayi Odası’nın desteklediği festival,amacı benzer kültürel, sanatsal ve sportif etkinliklerle Datça’daki turizm sezonunu yılın on iki ayına çıkarmak olan atalays’ events tarafından organize edildi ve Türkiye’nin dört bir yanından neredeyse 30 bin kişi bu festival için Datça’ya geldi.
Atalays’ Events kimdir öncelikle bundan bahsetmek istiyorum. Çünkü hikayeleri beni gerçekten etkiledi. Özge Atalay ve Uğur Atalay, İstanbul’da yaşayan iki kardeş. İyi eğitimler almış, küçük yaşlarda Türkiye tenis şampiyonları olmuş, işlerinde güzel kariyerler yapmış bu iki kardeş, her şeyi bir kenara bırakıp, ailesinin açtığı Sapphire Oteli işletmek üzere üç yıl önce Datça’ya gelmişler.
Başlangıçta amaç ailelerine destek olmak iken, bugün Datça için iyi bir şeyler yapma isteği ön plana çıkmış. Bu şekilde de festival fikri doğmuş. Geçen senenin tecrübeleri ile bu yıl oldukça güzel bir festivale imza atıp, yıllardır kimsenin yapamadığını başarmışlar.
Hem Datça esnafının yüzü güldü bu festival sayesinde, hem de Datça’mızın güzellikleri hem Türkiye’ye hem de yurt dışından gelen pek çok kişiye tanıtıldı.
Yine atalays’ events organiasyonu ile 14 Nisan tarihinde de RunDatça 2019 gerçekleşecek. Bu tarzdaki etkinliklerle Datça sadece deniz ve güneş turizmi olmaktan çıkarak kış aylarında da ziyaretçi çekecek anlaşılan. Aslında benim Datça için en çok tercih ettiğim aylarda yani…
BADEM ÇİÇEĞİ FESTİVALİ NELER SUNDU?
Dünyanın ikinci, Türkiye’nin ise oksijen bakımından en zengin yeri olan Datça’nın güzellikleri saymakla bitmez. Hele ki bu güzelliklere kuş sesleri içinde açan badem çiçekleri eklenirse tadına doyum olmaz. İşte festival tüm bu güzellikleri buluşturmak için üç gün boyunca Datça merkezinde ve Palamutbükü sahilinde kurulan stantlar ile ziyaretçilere ev sahipliği yaptı.
El emeği ürünler, Datça bademi ve bademden üretilen pek çok ürün, Datça zeytinyağı, çeşitli yörelerden gelen ürün ve yiyecek satışları ile birlikte oldukça yaratıcı etkinlikler de düzenlendi. Konserler, söyleşiler, danslar, kitap imzaları, sanat atölyeleri eşliğinde kutladı herkes baharın müjdecisi badem çiçeklerinin açışını…
Etkinlikler arasında ekşi mayalı ekmek yapımı, kahkaha meditasyonu, sabun yapımı gibi oldukça eğlenceli ve öğretici olanları da vardı. Eğlencenin yanı sıra bilinçlendirme maksadıyla da etkinlikler düzenlendi. TEMA kömürün zararlarını anlatırken, Datça Yerel Tohum Derneği ve Engelim Olmayın Derneği gibi dernekler de ziyaretçiler ile bir araya geldi.
Festival, yörenin canlanmasına katkıda bulunurken sosyal sorumluluk projeleri de unutulmadı. Greenpeace’in de desteklediği, arı ölümlerinin önüne geçilmesi için yürütülen “Hepimiz Aynı Kovandayız” kampanyası oldukça dikkat çekti. ‘Datça’da Bademcilik ve Arıcılık’ söyleşisinde Alper beyin sözleri adeta bir öğreti niteliğindeydi ve beni derinden etkiledi: ‘Arıyı tanıdıkça doğayı tanıdım. Doğayı tanıyınca haddimi bildim. Şu dünyada bir toz zerresi gibiyiz ve dünyadaki hakkımız arınınki kadar. Neden daha fazlasını istiyoruz?’. Sizce de çok doğru söylememiş mi?
ETKİNLİKLER TÜM DATÇA’YA YAYILDI
Datça merkezin yanı sıra Palamutbükü de festivale ev sahipliği yaptı. Birbirinden güzel koylara sahip Datça’nın son yıllarda yükselen yıldızı Palamutbükü, en turkuaz renkli deniz unvanını kesinlikle hak ediyor. Denizin hemen önünde kurulan stantlar, caz konserleri herkesin neşe kaynağı oldu.
Merkezde Türkiye’nin her yanından gelen tezgahlar olmasına rağmen buradaki stantlar daha çok yerel halk tarafından açılmıştı ve herkes kendi ürettiği ürünü satıyordu. Tığ işi patiklerden, tereyağına, bahçelerinde gezen tavukların yumurtalarından, zeytine kadar tüm doğal ürünleri burada bulduk.
Badem çiçeklerinin coşkusuyla dört bir yanda fotoğraf çekmeye çalışan ziyaretçiler, turlar ve doğa yürüyüşleri ile Hızırşah, Reşadiye, Knidos Antik Kenti gibi Datça’nın köylerini de keşfettiler.
Datça’nın ilk kurulduğu yer olan Eski Datça ise, cıvıl cıvıl kafeleri, taş evleri, Datça’ya özgü ‘çığlı çaputlu’ nazar boncuklarının satıldığı tezgahları, Arnavut kaldırımlı tarihi sokakları ve Can Yücel’in evi ile bekliyordu misafirlerini…
Festival ile daha detaylı bilgi almak isterseniz www.bademcicegifestivali.com adresini ziyaret edebilirsiniz.
DATÇA’DA ALTENATİF TATİL OLANAKLARI ÇOK
Badem Çiçeği Festivali ile müjdesini veren bahar, Datça’da bir başka güzel. Göğüs hizasına gelen dev papatyalar, alabildiğine uzana gelincik tarlaları, ışıl ışıl parlayan turkuaz renkli suları ve masmavi gökyüzü ile birleşince ortaya adeta bir ressamın tabloları çıkıyor.
Geçmişi M.Ö. iki binli yıllara dayanan bu yarımadada ne yapalım derseniz, alternatif çok. Kaya tırmanışından, trekkinge, fotoğrafçılığa kadar pek çok ilgi alanına hitap ediyor tarihi yarımada…
Meşhur rüzgarı, Datça’nın aynı zamanda bir sörf ve yelken merkezi olmasının sebebi. Alaçatı kadar adı bilinmese de, dünyanın dört bir yanından gelen sörfçüleri ağırlıyor bu rüzgar…
Köyler, deniz tatilinin yanında alternatif tatil arayanlar için kesinlikle ziyaret edilmesi gereken yerlerden. Gerek tarihi taş evleri ve sokaklarıyla, gerekse de güler yüzlü insanlarıyla Hızırşah, Reşadiye, Sındı, Yazıköy, Kızlan, Karaköy, Yakaköy, Cumalı, Mesudiye, Emecik ve Eski Datça köyleri Fransız ya da Yunan köylerini hiç aratmaz derim.
Köylerde tarihin izlerini de görmek mümkün. Hızırşah köyünde Selçuklulardan kalma bir cami bulunuyor. Reşadiye Köyü’nde Mehmet Ali Ağa Konağı, yenilenen haliyle son yıllarda turistlerin gözdesi olmuş.
235 kilometrelik sahil şeridi ve 52 koyu ile Datça, Palamut Bükü, Ova Bükü, Hayıt Bükü, Kargı, Gabaklar koyları gibi berrak sularıyla yaz ayları için de tercih sebebi. Aktur Tatil Sitesi, Aktur Kamping, Karaincir, Hastane altı, Periliköşk, Billurkent, Kumluk, Taşlık ve daha bir çok plaj ise dünyanın pek az yerinde görebileceğiniz berrak, turkuaz renkli sulara sahip…
Bir yanı Akdeniz, bir yanı Ege olan Knidos ise, tarihi bizlere anlatan en özel yer. Hem akvaryum misali denizi, hem de 4000 yıllık tarihin izleriyle Datça’da gidip görülecekler arasında ilk sırada.
DATÇA’DA HER KESEYE GÖRE KONAKLAMAK MÜMKÜN
Hem baharın gelişi, hem de yazın yaklaşmasıyla artık tatil planları yapılmaya başladı. Rezervasyonları erkenden yapmak bazen oldukça fiyat avantajı sağlayabiliyor. Datça, konaklama açısından oldukça geniş bir yelpazeye sahip. Uygun fiyatlı pansiyonlardan, lüks otellere kadar pek çok alternatif bulmak mümkün.
Merkezde kalmak ve iki adımda her yere ulaşmak isterseniz, hemen deniz önünde Konak Tuncel Efe gerek güler yüzlü çalışanları, gerekse özenli dekorasyonu ile övgüyü hak ediyor. Eğer bütçemi zorlamasın derseniz Tunç Pansiyon güler yüzlü bir aileyle sizi karşılıyor. Özellikle de konumu açısından kesinlikle tercih edilebilir.
Deniz kenarından merkeze harika bir yürüme yolu olan Hastane altı bölgesinde pek çok butik otel bulunuyor. Festival süresince bizim kaldığımız Beyaz Ev Otel bir aile işletmesi. Sanki dört tane aile evi bir araya gelmiş de herkes birbirine misafirliğe gitmiş. Oldukça samimi bir hava sunan otel, ev yapımı reçellerle sundukları kahvaltıları ile de gönülleri fethediyor.
Orcey Hotel, Fuda Otel, Uslu Royal Yatching gibi oteller de aynı koyu paylaşıyor. Özge Hanımların aile işletmesi olan Sapphire Otel daha modern bir konsept sunarken, kaliteden ödün vermiyor. Taşlık’a inen yolun hemen başında, yat limanına ve Taşlık’a bakan enfes bir manzara sunuyor. Burada konaklamasanız bile terasında gün batımını mutlaka izleyin derim.
DATÇA’DA YEME İÇME
Datça, özellikle son yıllarda konsept mekanları ile kendini oldukça değiştirdi. Kumluk sahili yaz akşamlarında, kumların üzerine attıkları masalar ve ağaçlara asılmış lambalarla cıvıl cıvıl oluyor.
Festival süresince yazı hiç aratmayacak şekilde bir doluluk vardı bu sahilde yine… Biz Maradona Restoran’da oldukça lezzetli mezeler ve harika bir deniz levreği denedik ve çok memnun kaldık. Yalnız fiyatlarının pahalı olduğunu söylemeliyim.
Liman tarafına geçerseniz, hem salaş balıkçılar, hem de şık balık restoranları bulabilirsiniz. Küçük Ev Restoran özellikle balık buğulaması ile oldukça başarılı. Tabi balık dışında seçenekleriniz de var. Limana bakan manzarası ile hele de gün batımı saatlerine denk gelirseniz harika.
Eski Datça, küçük ve sevimli kafeler ile Datça’nın son yıllardaki gözdesi. Agapia, arkadaki gizl bahçesinde güzel kahveler sunuyor. Ancak benim burası ise favorim hemen girişteki Mehtap Kafe. Özellikle de kahvaltısı mükemmel. Her şeyi kendileri yapıyorlar. Peynir, zeytin, zeytinyağı, tereyağı, reçeller… Limon reçeline denk gelirseniz kaçırmayın…
ANTİK KNİDOS’UN MİRASI KNİDOS KARASI
Datça yarımadasının tarihteki en büyük geçim kaynağı bağcılık, şarap ve sirke üretimi olmuş. Kazılarda ortaya çıkan Knidos damgalı amforalar, burada üretilen şarabın tüm Akdeniz’e ihraç edildiğini gösteriyor.
İşte ta o zamanlardan bugünlere gelen bir üzüm çeşidi şimdilerde yeniden hayat buluyor Datça bağlarında… Knidos Şarapçılık, ıslah ettiği bu üzüme ‘Knidos Karası’ adını vermiş.
Sekiz yıl kadar süren uzun bir ıslah dönemi, titizlik ve idealistlikle ile işlenen üzüm en iyi sonuçlarını 2016 yılında vermiş.
Bu üzümün özgün bir çeşit olduğu bir çok test ile kanıtlanmış ve yayınlanmış. Hiç bir şarabını filtre etmeden, son derece organik bir şekilde aşk ile harmanlayan Giray Erkan’a göre Knidos Karasını diğer şaraplık üzümlerden ayıran en belirgin özellik, Datça’nın kavurucu sıcağına rağmen çok geç olgunlaşması ve hasadın zamana yayılması olmuş.
DATÇA’NIN MEŞHUR NURLU BADEMİ
Türkiye bademinin neredeyse %10’nu Datça’da üretiliyor. İşte Badem Çiçeği Festivali, Datça’nın meşhur nurlu bademinin bir nevi müjdecisi oldu. Çünkü Şubat ayında büyük bir coşkuyla açan çiçekler, yakın zamanda önce çağla, ardından bademe dönüşecekler.
Datça’da dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen bir badem çeşitliliği var. Tam 82 özgün tür badem tescil edilmiş burada… Bademi ile ünlü Amerika’da dahi yaklaşık 30 tür olduğunu düşünürsek, buradaki zenginliğin ne kadar büyük olduğunu fark edebiliriz.
Bu arada Datçalılar bademe ‘payam’ diyorlar ve çeşitli isimlerde bademler var: karıncalı payam, puf payamı, ayvamandal payam gibi… Tamamı Datça’ya özgü ve burada yetişen bademlerin en meşhuru ‘Nurlu Badem’. Oldukça iri taneli bademin tadı süt gibi.
Datça üç gün süren festival ile dört bir yandan gelen on binlerce insanı ağırladı. Hem gelenler çok mutluydu, hem de tezgahlarının önünde kuyruklar oluşan satıcılar… Böyle festivaller ile kuşaktan kuşağa aktarılacak değerler de ortaya çıkıp unutulmaması sağlanıyor. Festival için gelenler, temiz hava ve baharın coşkusu ile evlerine dönerken, seneye yeniden gelmenin planlarını yapıyorlardı yüzlerinde kocaman bir gülümseme ile…
Can Yücel de sanki bu festivali adeta önceden haber veriyordu dizelerinde:
‘Kibrit çakıyorsun karanlıkta
badem çiçeklerini görmek için
Ve mart denizlerinde tedirgin bir çift
sarnıç gemisi gözlerin
Bir iş açacaksın sen başımıza
yangın mı olur artık, bahar mı?!
Bence badem çiçekleri ile Datça hem gönüllerde bir yangın başlattı, hem de baharı….