İzlanda yolculuğumuzun artık son günündeydik. Keflavik, Kirkjufell Dağı, Vatnajökull ve Diamond Beach, Reynisfjara ve Dyrholaey siyah lav plajı, başkent Reykjavik, konakladığımız Hafnarfjördür, Blue Lagoon derken son günümüze geldik çattık… Rotamız Golden Circle!
Nihayet güneş bize yüzünü gösterdi, sanırım giderayak ağzımıza bir parmak bal çaldı ki yeniden gelelim diye… Güne, muhteşem bir gün doğumuyla Blue Lagoon’da başladık. Güneş ışınlarına, lagünden yükselen buharlar karışınca harika görüntüler çıktı ortaya… Yüzümüze silika maskelerimizi de yapıp, oldukça keyiflendikten sonra İzlanda Golden Circle yani İzlanda Altın Çember rotamızda göreceğimiz yerler için yeniden düştük yollara…
İzlanda’nın En Popüler Rotası Golden Circle
Bu rota gerçekten de İzlanda’yı ziyaret edenlerin muhakkak uğradığı bir rota. Çünkü bir günde dahi rahatlıkla tamamlanabiliyor. Başkent Reykjavik’ten başlayıp, yine orada son bulan bir küçük tur Golden Circle…
Toplam 230 kilometre olan bu rotanın başlıca durakları şöyle: Unesco Dünya Mirası Listesi’ndeki Thingvellir Milli Parkı – Geysir Jeotermal Alanı (Haukadalur Jeotermal Vadisi içindeki Strokkur Gayzeri) – Gullfoss (Golden Waterfall-Altın Şelale) – Kerid Krater Gölü – Hveragerdi
Vakti olanlar için Golden Circle’ı rotasındaki daha az popüler diğer yerler ise Sólheimar, Laugarvatn’daki Fontana Spa, Fludir’deki Gizli Lagün ve Friheheimar domates ve at çiftliği.
Golden Circle Rotasındaki İlk Durak Kerid Krater Gölü
Biz de Blue Lagoon’dan çıkıp, Selfoss kasabasından geçtikten sonra ilk durağımız Kerid Krater Gölü oldu. İsminde ‘foss’ olduğu için buralarda bir şelale var sandık (İzlandaca foss şelale demek) ama sadece kasabanın adıymış. Bunu öğrenince kasabada durmadan Kerid krater gölüne doğru devam ettik 🙂
Kerid, Güney İzlanda’nın Grimsnes bölgesinde volkanik bir krater gölü. 400 ISK yani 25tl gibi bir ücret ödeyerek giriyorsunuz kratere… Tam 6500 sene evvel oluşmuş bir kratere bakmak ilginç.
55 metre derinliğindeki krateri çevreleyen toprak rengarenk; kırmızılar, turuncular üzerinde yeşil ve siyah çizgiler var. Bunun sebebi adadaki volkanik kraterlerin yaşının yarısına sahip olmasıymış.
Demir birinkileri halen taze olduğu için renkler böyle oluyormuş. Suyun petrol mavisi rengi ile birleşince çok güzel bir tablo çıkıyor ortaya… Bu yüzden rotada en mütevazi şekilde bekleyen Kerid Krater Gölü kısacık bir mola ile mutlaka görülmeli bence…
Bilim adamları, Kerid’in bir zamanlar koni şeklinde bir volkan olduğuna ve patlamanın ardından volkanın magma rezervini tükettiğine, böylece bugünkü haline geldiğine inanılıyor. Çökmüş volkanın ağzı zamanla suyla dolmuş. Ortaya çıkan göl, yılın zamanına ve yağış miktarına bağlı olarak yedi ila on dört metre arasında doluyormuş.
Kerid Krater Gölü’nün bir de akustiği meşhurmuş. Bu yüzden burada Björk dahil pek çok kişi konserler vermiş.
Altın Şelale Gullfoss İkinci Durak
Golden Circle rotamızda kraterde kısacık bir molanın ardından Gullfoss ikinci durağımız oldu. İzlandaca’da “altın şelale” (Golden waterfall) anlamına gelen bu şelale, adanın en heybetli ve en çok ziyaret edilen şelalelerinden biri.
Hvita Nehri’ne akan Gullfoss’un suları bazen kışın donup, durgun ve ilginç bir görünüm veriyomuş. Biz kış olmasına rağmen gayet canlı halini gördük.
Şelalede seyir terasları var. Mutlaka her ikisine de çıkın. Hatta eskiden aşağıya da iniliyormuş ancak sanırım tehlikeli olduğu olduğu için kapatılmış.
Biz de tripodlarımızı kurduk bu teraslara ve şelale fotoğrafı çekmeye çalıştık. Ancak şansımıza bugün güneşli olduğu için ve tam da öğle saatine denk geldiğimiz için ND filtrelerimiz uzun pozlamada yetersiz kaldı.
Bu yüzden mutlaka kaliteli bir ND filtre ile gelin buralara, bizim gibi üzülmek istemiyorsanız. Ben filtremin üzerinde bir de güneş gözlüğümü takarak kendimce bir filtre yapmaya çalıştım ama olmadı tabi 🙂
Gelelim biraz da şelalenin bilgilerine… Hvita nehrinden akan su, Gullfoss’un iki aşamasından aşağıya doğru 32 metre yükseklikten düşüyor. Şelale iki aşamalı. İlk ve daha kısa olan basamak, 11 metre, ikincisi ise 21 metre.
Şelalenin her iki tarafındaki kanyon duvarları büyük Gullfossgjufur kanyonuna iniyor ve duvarlar 70 metreye kadar yükselebiliyor. Jeologlar bu kanyonun, son çağın başında buzul patlamaları tarafından oluştuğuna inanmakta.
Gullfoss, Geysir jeotermal alanı ve Thingvellir Ulusal Parkı’nın yanı sıra Golden Circle rotasının en popüler yeri. Birçok Golden Circle turu, yakındaki buzul Langjökull‘a çıkmak ve buz tünellerine girmek için Gullfoss’tan alınabilecek ek aktiviteler içeriyor.
‘Arkadaşımı Satmam!’
Geçtiğimiz yüzyılın ilk günlerinde Gullfoss, yabancı yatırımcılar ve İzlanda’nın doğasından kar elde etmek konusundaki tartışmaların merkezinde yer almış. 1907 yılında, bir İngiliz işadamı Howell, şelalenin enerjisini kullanmaya çalışmış ve bir hidroelektrik santrali yapmak istemiş.
O sırada Gullfoss, Tomas Tomasson adlı bir çiftçiye aitmiş. Bu arada İzlanda’da devlete ait hiçbir yer yok. Her yer şahıslara ait, tüm şelaler de dahil olmak üzere…
Tomas, ‘Arkadaşımı satmayacağım!’ diyerek, Howell’in arsayı satın alma teklifini reddetmiş. Ancak, bir boşluk bulan Howell planlarına devam etmiş.
Howell’in hırslarını durduran ise Tomas’ın kızı Sigridur Tomasdottir olmuş. Bir avukat tutarak sözleşmeyi feshetmeye çalışmış.
Ardından gelen yasal savaş oldukça zorlu bir mücadeleymiş. Dava, yıllar boyunca Sigridur’u 100 kilometre uzaktaki Reykjavik’e yürüyerek gitmeye zorlayarak devam etmiş. Koşullar o kadar zorlaşmış ki, Sigridur inşaatın başlamasıyla kendisini şelaleye atmakla tehdit etmiş. Ancak azmi başarısını getirmiş.
1929’da Howell, planının maliyetlerine ve zorluklarına katlanamadığı için projesini iptal etmiş ve şelale sahiplerine dolayısıyla da halka geri verilmiş.
Bugün Sigridur, Gullfoss’u koruma konusundaki kararlılığından dolayı tanınıyor ve İzlanda’nın ilk çevrecisi olarak kabul ediliyor. Bu nedenle, İzlanda’nın tarihinin en ünlü isimlerinden biri. Onun hikayesi Gullfoss’un girişinde ziyaretçilere anlatılıyor.
İlginçtir ki, Sigridur’a yardım eden avukat Sveinn Björnsson da tarihe geçmiş ve 1944’te İzlanda’nın ilk başkanı olmuş.
En Sevdiğim Durak Strokkur Gayzeri
Şelalenin iki kademesinde de fotoğraf çekmeye çalıştıktan sonra üçüncü durağımız ve benim en sevdiğim yerlerden biri olan Geysir’a vardık. Sanıyorum güneşin kızıla dönmesi, güneş ışıklarının yerden çıkan buharlara karışması ve ortaya çıkan görseller bu sevgimin sebebi oldu.
Haukadalur Vadisi gayzerlerin olduğu bölgenin adı. Geysir ve Strokkur ise buradaki en ünlü gayzerler. Geysir 70 metrelik dev patlamalar yaparken, Strokkur daha kısa ama daha sık patlamalar yapıyor. Zaten Geysir uzun süredir dinlenmeye geçmiş.
‘Strokkur’ kelimesi İzlandaca’da ‘karma’ anlamına geliyor. Patlamaları sırasında genellikle su 15-20 metre yükseye fırlıyor. Nadiren de olsa 40 metreye de fırladığı oluyormuş. Suyun sıcaklığı 200 derecelere varabiliyor ama patlayan suyun size gelmesi olanaksız. Altına girmediğiniz sürece tabi 🙂
‘Gayzer’ kelimesine tarihte ilk defa 14. yüzyılda İzlanda kaynaklarında rastlanıyor. İzlanda halkı, gördükleri sıcak su fışkırmasını eski Norveçce ‘fışkırma’ anlamındaki ‘geysa’ kelimesi ile adlandırmış. Bu kelime de zamanla ‘geysir’ olmuş ve İngilizceye ‘geyser’ olarak geçmiş.
Gayzerler yeraltı sularının bir araya gelerek toplandığı doğal kuyular. Bu doğal kuyuların derinliklerindeki sular daha geç, yüzeye yakın sular ise daha çabuk kaynıyor. Üstteki su daha önce kaynayınca oluşan buhar basıncı, kuyunun ağzına yükseliyor ve dışarı doğru patlıyor.
Strokkur girişinde sizi Litli-Geysir karşılıyor. Ama hakikaten çok ‘Little’! 🙂
Ne yazık ki tüm İzlanda seyahatimiz boyunca vakit azlığımız nedeniyle, her şeyi gönlümüzde deneyimleyemedik. Strokkur’da da yarım saat kalabildiğimiz için aklımın çok kaldığını söylemeliyim. Zaten gayzerin 5-10 dakikada bir patladığını düşünürseniz, dolayısıyla ancak iki kare çekebildiğimiz de hesaplayabilirsiniz.
Ben gidemedim ama Strokkur’un biraz arkalarına doğru muhakkak yürüyün. Yerden çıkan buharlar ile yine başka bir dünya izlenimini veriyor bu topraklar. Hele de böyle gün batımı saatlerinde olursa…
İşte böylece İzlanda seyahatimizin sonuna geldik. Golden Circle rotasında Kerid Krater Gölü, Gullfoss ve Strokkur Gayzerini gördük. Neler yaptık, nasıl yaptık görmek isterseniz o zaman haydi buyrun Youtube videoma… Ve kanalıma abone olursanız çok mutlu olurum… 🙂
Golden Circle Rotasında Gidilecek Diğer Yerler
Dediğim gibi bizim İzlanda seyahatimiz tadımlık oldu. Pek çok yeri vakit darlığı nedeniyle es geçmek zorunda kaldık. Ama bilgi vermesi için, Golden Circle rotasındaki çok önemli diğer yerlerin notlarını sizinle paylaşmak istiyorum. Hem dediğim gibi kim bilir, belki bir daha gitmek kısmet olabilir… 🙂
Thingvellir Ulusal Parkı
Golden Circle’ın altın noktaları: Thingvellir Ulusal Parkı, Haukadalur Vadisi jeotermal alanındaki Strokkur ve Geysir gayzerleri ve Gullfoss şelalesi…
Thingvellir, 930 yılında, dünyanın ve dolayısıyla da İzlanda’nın ilk parlamentosu Althing’in kurulduğu yer. Althing’in diğer adı da Yasa Kayası. Thingvellir’de alınan kararlar sözcüler tarafından tam bu noktada yüksek sesle halka duyurulduğu için Yasa Kayası olarak isimlendirmişler.
İlk toplantı, anlaşmazlıkların çözümlendiği, suçluların yargılandığı, herkesin yararına olacak yasaların ortaya çıktığı ve toplantıların yıllık yapılması kararının çıktığı bir hale gelmiş. Toplantılar Norveç hakimiyetine geçtikleri 1798’e kadar Thingvellir’de yapılmaya devam etmiş. Parlemento 1845 yılında Reykjavik’e geri dönmüş.
Thingvellir’in İzlandalılar için bu kadar önemli olmasının bir başka önemli nedeni de, Paganizm ve İskandinav tanrılarına inanışın bırakılması ve halkın MS 1000 yılında, Norveç’in istila tehdidi altında Hristiyanlığı kabul etmesi. Ülkenin değişimini sembolize etmek için, eski tanrılarının putlarını da ‘Tanrıların Şelalesi’ olarak adlandırılan kuzeydeki şelale Godafoss’a atmışlar.
Silfra Çatlağında Dalış Tecrübesi
Thingvellir Ulusal Parkı Unesco Dünya Mirasları Listesi’nde ve Silfra çatlağı da bu parkta. Yani Amerika ve Avrupa kıtalarını birbirinden ayıran dev çatlak! Evet yanlış duymadınız. Aslında İzlanda’nın bir yanı Amerika bir yanı da Avrupa toprakları!
Jeolojik bir kesişme noktasında olan İzlanda dünyanın en hareketli volkanik bölgelerinden bir tanesinde. Atlantik Okyanusunu boydan boya geçen 16 bin kilometre uzunluğundaki ‘Orta Atlantik Yarığı’ fay hattı buradan geçiyor. Bu dev tektonik tabaka sınırı ve İzlanda’yı ortadan ikiye ayırıyor. Tektonik tabakalar İzlanda’yı ortadan ikiye ayırırken magma yükselip bu boşluğu dolduruyor.
300 milyon yıl önce dünya tek bir kara parçasından ibaretti. Ancak milyonlarca yıl süren yeryüzü hareketleri ile bu karalar birbirinden ayrıldı ve bugünkü kıtalar oluştu. ‘Pangea’ adlı tek bir ana karanın jeolojik yolculuğunu Thingvellir vadisindesindeki Silfra Çatlağı kanıtlıyor.
Orta Atlantik yarığının tam üzerinde yer alan ve yüksek sıradağların uzantısı olarak ortaya çıkan İzlanda’nın Thingvellir Milli Parkı’ndaki, Thingvallavatn Gölü içindeki Silfra Çatlağı, özellikle de dalış tutkunlarının bir numaralı adresi. Çatlağın derinliği 18-20 metre civarında yani çok derin değil. Ancak bir yanı Amerika diğer yanı Avrupa kıtası olan yarıkta dalış yapıyor olmanın verdiği bir heyecan bu…
Özellikle de dalış tutkunları bu çatlağı su altından izlemek istediklerinden buraya mutlaka geliyorlar. Çok derin olmayan sular, söylenene göre çok berrakmış.
Silfra ‘Gümüş’ anlamına geliyor. Berraklığından ötürü 100 metreye kadar görüş mesafesi sunuyor ve su sıcaklığı yaklaşık iki derecelerde… Dalışa katılanlar, kuru dalış kıyafetleri adı verilen özel neopren kapüşonlu ve eldivenli dalış kıyafetlerini giymek zorunda.
Bu dev çatlağın iki yanındaki kıtalar her yıl birbirlerinden daha da ayrılsalar da, bir yandan alttan gelen lavlar bu çatlağı doldurduğu için aslında İzlanda’nın yüz ölçümü her yıl biraz daha büyümüş oluyor.
Hveragardi Çiçek Kasabası
Hveragerdi, Golden Circle rotası üzerinde İzlanda’nın güneybatısında bir kasaba. Jeolojik yapısından ötürü, genellikle ‘Deprem Şehri’ veya ‘Kaplıca Şehri’ olarak adlandırılıyor.
Çoğunlukla turizm, bahçecilik veya tarımda çalışan 2.300 kişi yaşıyor ve bölgenin en çiçekli kasabası olarak biliniyor. Pek çok kaplıca ve popüler bir at çiftliği de burada.
Hveragerdi oldukça jeotermal bir alanda. Kaynayan su, yüzeyin hemen altında akıyor ve yakındaki tepelerde birçok kaplıcaya yol açıyor. Bu hem şehir için bir nimet, hem de bir lanet.
Bir nimet olması yıl boyunca ısı sağlanabileceği için seraların gelişmesini sağlıyor. Bu nedenle Hveragerdi, İzlanda’da nadir görülen bir dizi meyve ve sebze yetiştirmenin yanında dünyanın en kuzeyindeki muz üreticisi.
Burası İzlanda’daki botanik merkezi olarak kabul ediliyor. Kaynar su, restoranlardaki menülerin suyun içinde birkaç saat bekleterek pişirilmesine de izin veriyor. Mesela, bu sularda yumurta haşlayan birini görmeniz olası. Bu da bölgeye bir turizm zenginliği getiriyor.
Bu jeotermal suyun laneti ise, sakinleri üzerindeki etkisi. İnsanların mutfaklarında, yatak odalarında ve oturma odalarında geceleyin aniden ortaya çıkan kaplıca hikayeleri çok yaygın.
Ayrıca, İzlanda üzerinden geçen Orta Atlantik fay hattı nedeniyle, Hveragerdi pek çok deprem görmüş. Neyse ki, evler bu depremlere göre inşa edilmiş, ancak güçlü bir deprem veya patlamanın yerleşimde ciddi bir hasara neden olabileceği konusunda da endişeler var.
Kasabanın içinden geçen Varma Nehri ise Reykjadalur vadisinden geçmekte. ‘Buhar Vadisi’ (Steam Valley) anlamına gelen bu bölge, kaplıca banyosu ve doğa yürüyüşü için oldukça popüler.