İzmir’in batısında, yarımadanın ucunda yer alan şirin belde Urla, tarih boyunca misafir ettiği tüm kültürlerin etkilerini hala yaşatarak, zeytini, enginarı, bağları, şarapları, meşhur Ege otlarının eşsiz lezzetleriyle son yılların gözdesi.
İsmini Latince ve Rumca ‘sazlık’ anlamına gelen Vourla sözcüğünden alan Urla’nın eski adı ise, 12 İon kentinden biri olan Klazomenai. Klazomenai, M. Ö. 6 yüzyılda, dünyanın ayrıştırma metodu ile sıkılan ilk zeytinyağının işlendiği yer olması dolayısıyla, özellikle bu bölgedeki zeytin ve zeytinyağı kültürünün ne kadar önemli olduğunu bizlere hatırlatıyor.
Geçmişten bugüne Urla’yı anlatmak için pek çok isim vermek münkün. Ancak bir çok hayata, tarihe, doğaya dokunarak ilmek ilmek etrafını ören kadınlarla bence bambaşka bir hal almış Urla. Gezi rotası için bağ yolu, lezzet yolu gibi bir çok tanım kullanılsa da bence, girişken, işine sahip çıkıp en şık şekliyle yapmaya çalışan kadınların kurduğu işletmeler ile Urla’da ‘kadın yolu’ bugün orayı en iyi anlatan tanımlardan biri.
Urla’da 48 saat
27-29 Nisan tarihleri arasında 4. Uluslararası Enginar Festivali gerçekleşecek olan Urla’ya nasıl gidelim, nasıl gezelim derseniz, benim yaklaşık 48 saatte yaptığım rota ile farklı bir Urla öneririm. İzmir’e Türkiye’nin her yerinden uçuşlarla, otobüslerle ya da kendi arabanızla gelmek çok kolay. İzmir Urla arası ise yaklaşık 45 dakika.
Sihirli Masal Evi, işte İzmir’den tam 45 dakika uzaklıktaki, konaklamamı da yapacağım ilk durağım. Açıldığı günden bu güne, yaklaşık bir buçuk yıldır bu masal evinde çocuklara masallar anlatan Eylül bizi karşılıyor. Sadece dört duvar iken burayı alıp bir masal evine dönüştüren, Urla ve İzmir’de pek çok işe imzasını atmış Yıldız hanım ise, Dokuz Eylül Üniversitesi’nde Turizm İşletmeciliği Yüksek Lisansı’nı bitirdiği günden bu yana hiç durmamış.
Sihirli Masal Evi, mahallenin içinde eski bir Rum evinin baştan aşağıya yenilenerek gerçekten bir masala dönüşmesiyle açılmış . Yukarıdaki iki oda ‘bir varmış’ ve ‘bir yokmuş’ isminde… İkisi de saten nevresim takımları, püsküllü havlularla ama en önemlisi ‘Sihirli evimize ve sihirli odamıza hoş geldiniz’ notu, badem şekerleri ve sihirli çikolatalar ile sizi karşılıyor.
Sihirli Masal Evi, aynı zamanda benim yaptığım iki günlük Urla turunu oldukça uygun fiyata tur olarak da sunuyor. Ulaşım size ait olmak üzere, iki gün boyunca Sihirli ya da Mitera’da konaklama, sabah kahvaltıları, akşam yemeği, Urla Bağ yolu gezisi ve şarap tadımı sadece 625 tl. Derdi, tasayı bir kenara bırakıp, farklı bir Urla tanımak için kesinlikle kaçırmayın derim!
Sihirli Masal Evi’nden çıkıyoruz ve Urla’da ikinci rotamız Mehtap hanım’ın ‘Armatörler Sokağı’ ile ‘Balıkçılar Sokağı’ köşesindeki hikaye evi Mitera 1905.
1901 yılında inşaatı başlayan bina 1905 yılında tamamlanmış. Bugün ismindeki ‘1905’ buradan geliyor. Burada mübadele öncesinde Manolis ve kuyumcu eşi yaşarmış. O günlerde şarap ve zeytinyağı sakladıkları küpler bugün hala saklanıyor. Üst katta üzüm kurutma odası bile olan evlerini, maalesef 1924 yılındaki mübadelede bir gece terk etmek zorunda kalmışlar. Bina, kırk yıl kaderine terk edilmiş. Üç yıl öncesine kadar Urla’lı bir aile yaşıyormuş. Sonrasında Mehtap Hanım satın alarak, tam üç yıl boyunca gündüz gece demeden restorasyonu ile bizzat uğraşmış.
3. kuşak mübadele torunu Mehtap Hanım, hikayeleri araştırıp kurgu hikayelere dönüştürerek ‘Şimdi Evimdeyim’ isimli bir kitap yazmış. Kitaptaki hikayelerin somut bir şeylere dönüşmesini isteyince de Mitara 1905’de bu hikayelere can vermiş.
Mitera 1905, referans ile konuk alıyor. Hiçbir yerde reklamı yok. Mehtap Hanım on iki ay burada. ‘Her gelenin hikayesi var, bundan sonra daha çok hikayeler çıkacak’diyor. Kimbilir, belki de kitaptan hayat bulan Mitera, yarın da Mitera’dan kitaba dönüşecek yeni hikayeler oluşturacak…
Urla’da Pek Çok Kadın, Pek Çok Hikaye
Mehtap hanımın sıcacık hikayelerini dinledikten sonra üçüncü rotamız Pelin Hanım. İdealist, aklına koyduğunu yapan, azimli bir kadın girişimci. Pelin hanım, doğaya olan aşkını yaşatabilmek için ziraat okumuş. Urla’ya dönüp, ailesiyle birlikte 1998 yılında Ayerya Rüzgarlı Vadi Çiftliği isimli bir çiftlik kurmuş. 1998 yılında ilk ağacın ekilmesiyle başlayan hikayede bugün zeytin ağaçlarının sayısı 10 binlere çıkmış. Gün gelmiş enginar ile zeytinyağı eşleşmiş, birlikte eşsiz lezzetler ortaya çıkarmışlar.
2003 yılında Urla’nın ilk organik tarım sertifikasını alan işletme, o günden bu yana, organik tarım sertifikası ile ve ‘Olivurla’ markasıyla zeytin ve zeytinyağı üretmeye devam etmiş. Benim ziyaret edip, zeytinyağı tadımı ve zeytinyağı & enginar eşleştirmesi yaptığım, Urla merkezindeki tarihi bina, restorasyonu gerçekleştirilerek, Ayerya Organik Ürünler adında butik bir dükkana dönüştürülmüş. 2010 yılından beri, çiftlikten gelen tüm ürün satışları bu tarihi binadan gerçekleştirilmiş.
Pelin hanımın ailesiyle birlikte tüm emeklerini ortaya koyup, teknoloji ve bilgiyi harmanlayarak Urla Yarımadası’na özgü tat ve lezzetle ürettikleri Olivurla zeytinyağlarıyla iki altın madalya alarak ülkemizi ‘dünyanın en iyi zeytinyağı’ ödülüyle gururlandırmış.
Hem tanıştığımız zeytinyağlarının lezzeti ve ülkemize kazandırdığı ödüllerinde gururuyla, hem de susuzluğun getireceklerini öğrenmenin burukluğu ile Pelin Hanım’ın tarihi dükkanından ayrılıyoruz. Bu sefer sırada bir kadın değil, pek çok kadın var. Urla Kadın Üretici Pazarı, eski Tamirhane Binası içinde dev bir kapalı pazar.
İçerideki her bir kadın, kendi ürettiklerini burada satıyor. Küpelerden, elişlerine, tereyağından, çiğ böreğe; ellerinden ne geliyorsa emeklerini hayata geçirip burada ekmek paralarını kazanmaya çalışıyorlar. Sohbet ediyoruz, kimisi emekli olduktan sonra el işine başlamış, kazandığı paralarla sokak hayvanlarına yardım ediyor, kimisi askerdeki oğluna para gönderiyor. Hikayeler, emekler, yaşamlar Urla’da kesişiyor.
Kadınların Emeği Tartışılmaz ama Erkeklerin de Hakkını Yemeyelim
Urla’da birbirinden güzel hikayelerle tanıştığım kadınlar beni etkiliyor ama erkeklerin de hakkını yememem lazım. Özellikle genç nesil, Urla’da lezzet konusunda önemli adımlar atmış. Lokanta Levan, Onur Bey’in ellerinden Ege otları, enginar, kuzu etleri gibi pek çok ürün ile leziz tarifleri uygun fiyatlara sunuyor. Kuzu suyuna yeşil mercimek çorbası, zentinyağlı enginar, isli peynir dolgulu mantar ızgara, kuzu sote gibi bizim denediğimiz yemeklerin tamamı açık mutfakta ve odun fırınında pişiyor.
Kuzgun ise, İstanbul Şaşkınbakkal’dan gelen bir lezzet. Komşu çıkmanın mutluluğu ile biraz soğuk da olsa bahçeye kuruluyoruz ve birbirinden lezzetli, odun ateşinde pişen pizzaları bekliyoruz. Dört peynirli, karışık ve lokum etli pizzalar bizim denediklerimiz. Dört peynirli favorim olsa da, hepsi birbirinden leziz. İstanbul’da mimarlık yaparken, daha sakin bir hayatı tercih ederek geçen yıl Urla’ya yerleşen Erhan Bey, yine bir mahalle arasında bahçeli bir köşe yaratmış. Urla’da yine bir çıkmaz sokak süprizi diyorum kendi kendime…
16. yüzyıldan kalan eski Urla Sıbyan Mektebi, Yaşar Üniversitesi İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tevfik Balcıoğlu’nun, 2005 yılında İsveç’te ‘tarihi binaların restorasyonu ve muhafazası’ kapsamında bir kurs alarak, ağır bir restorasyondan geçirip iki gözlü bir kütüphaneye dönüştürmesiyle yeniden hayat bulmuş. Kütüphaneyi, çok sevdiği ve 2008 yılında kaybettiği akademisyen arkadaşı Faruk Tabak adına ithaf etmiş. Onun ve kendi kitap kolleksiyonu neredeyse kütüphanenin kaynağının tamamını oluşturmuş ve ‘TB Evi: Urla Tasarım Kütüphanesi ve Faruk Tabak Okuma Odası’ adını vermiş.
Bir mahalle arasında, önünde çocukların top oynadığı kütüphane, aynı zamanda bu çocukların okuma odası da olmuş adeta. Kütüphanenin yapımı sırasında arkadaş oldukları mahallenin çocuklarına da bir katkı sağlayabilmek adına çocuk kitaplarını da getirmişler bir süre sonra. Kitapların yerleştirilmesine de yardımcı olan çocuklar, kapıyı açık gördükleri anda içeri girip, istedikleri kitabı ödünç alıp, okuyup geri veriyorlarmış.
Yaşar Üniversitesi’nin ekibi, bugün bütün kitapların alfabetik olaraktasnif edilip, kaydedilmesi için gönüllü olarak destek vermiş. Bir çok değerli firmanın da sponsor olduğu kütüphane sadece mahalleye okuma alışkanlığı kazandırmamış, aynı zamanda çeşitli okuma etkinliklerinin, workshopların, söyleşilerin yapıldığı bu kütüphane bugün bir bilgi bankası haline gelmiş. Bütün amaç ‘mahalleden kopuk’ bir şey yapmamak. Mahallenin çocukları zaten müdavimi olmuş ama kadınları için de yakınlarda etkinlikler düzenlenip, burası yaşayan bir yer haline getirilmesini amaçlanıyor.
Urla Bağ Yolu
Pazar günkü rotamız, Urla Bağ Yolu. Toskana’yı aratmayan manzaralar ile birbirine bağlanan yedi üretici aslında birbirinden özel üzümler ile farklı tatta şaraplar elde ediyor. Bir yandan taş evlerle butik otel hizmeti de verilen bağlarda, nadir de düğünler de yapılıyor.
Urla’da 100 sene öncesine kadar 90 milyon litre şarap üretiyormuş. O zamanlarda gölgesinde oturulacak bir ağaç dahi yokmuş, her yer bağ imiş. Mübadele ile Rumlar gidince maalesef şarapçılık da gitmiş. Bugün anlıyoruz ki şarapçılık Urla’nın genlerinde var.
Bağcılıkta iki dönem var, hem çok önemli ve hem de çok sevilen…Biri, ‘bağların uyanışı’ denilen, baharda 15 derece üzerinde bir sıcaklık ve yağmurlarla beraber görülen bağların budanma dönemi. Tamamen budanan dallar bu dönemde ufak ufak tomurcuklaya başlıyor. Diğeri ise ‘bağ bozumu’ dönemi. Yani üzümlerin hasat edildiği, ağustos sonu eylül ortasına kadar olan dönem.
Türkiye, dünyanın en büyük 5. üzüm üretici. Aynı zamanda farklı tatlara da sahip: 7 bölge 7 ayrı mutfak, 7 ayrı şarap. Antep Karası, Urla karası, Kalecik Karası gibi… Karadeniz Bölgesi hariç, şarap kuşağı denilen iklimin içindeyiz dolayısıyla da iklim ve toprak şarapçılık için çok uygun.
Hepsini gezemesek de, tekrar gelmek ümidiyle diğer bağların isimlerini ve haritayı alıyoruz. Limantepe Şarapçılık, Urlice Şarapcılık, Mozaik Şarapçılık, Urla Bağ Evi, Urla Şarapçılık, Usca Şarapçılıkve MMG Şarapçılık, Urla Bağ Yolu’nu oluşturan tesisler. Artık bu bağ yolu için pek çok tur şirketi, hafta sonu turları düzenliyor. Yüzyıllar öncesinden gelen şarapçılık bir kültür ve dedikleri gibi ‘her adımında tarih var’…
Urla’da Yapmadan Dönmeyin
- Malgaca Pazarından baharat alın ve meydanda bir kahve için.
- Sanat sokağında keyif yapın.
- Deniz kenarındaki kafelerden birinde oturup, denizen kenarından güneş batışını izleyin.
- Çocuk resimleri ile süslenmiş dünya heykelinin altında fotoğraf çektirin.
- İskele sahilinde bir restoranda balık yeyin.
- Pazardan ege otlarından alın, özellikle bu mevsimde meşhur Urla sakız enginarını…
- Mahalle aralarında gezin, her çıkmaz sokağın sonunda bir süpriz ile karşılaşabileceğinizi unutmayın…