7000 yıllık medeniyetin izleri, Avrupa’nın tarih başkenti, Olimpiyat ateşi, felsefenin doğuşu… Nereden mi bahsediyorum? İstanbul’a hem coğrafi hem de kültürel olarak çok yakın, dünya üzerinde kendimizi hiç yabancı hissetmeyeceğimiz belki de tek ülke Yunanistan’ın başkenti Atina!
Sadece bir hafta sonu ayırarak komşuya yaptığım bu gezide, demokrasinin doğduğu yerlerden, Egeli kafelere kadar pek çok şeyi görme şansım oldu. Türk Hava Yolları’nın kampanyasıyla ucuz uçak bileti bulunca, fırsatı değerlendirip komşuyu daha yakından tanıma fırsatı buldum. Neredeyse bir saatlik uçuş ile Atina Eleftherios Venizelos Havalimanı’na iniş yaptık. Havalimanından şehre iniş taksi ücreti 38 avro olarak sabitlenmiş. Metro ve otobüs kullanarak da inilebilir ama biz üç kişi olduğumuz için, aynı fiyata geleceğini düşünerek konforu açısından taksiyi tercih ettik.
Başlangıçta gitmeye pek hevesli olmasam da, gördüklerim beni çok mutlu etti. Demokrasinin başladığı bu şehir ilginç bir mozaik. Bir yandan Akropolis’in eteklerine kurulmuş ta neolitik çağlara dayanan tarihi yerleri gezerken, birden adeta kendinizi bir Ege kasabasında ya da bir Yunan adasında hissettirecek bir mahalle ya da bit pazarının arasından etrafı grafitli duvarlarla çevrilmiş sevimli kafelere rastlayabiliyorsunuz.
Geçmişi milattan önce, neolitik çağlara kadar uzanan bu şehir, adını ‘Zeka Tanrıçası’ Athena’dan almış ve Akropolis’in etrafına kurulmuş. Tarihi merkez olarak bilinen Akropolis’in eteklerindeki bölge, 3 kilometrelik yürüyüş alanıyla (Avrupa’nın en büyük) bugün dünyanın en çok ziyaretçi alan tarihi metropolü ve açık hava müzesi. Demokrasinin başladığı yer olan Atina, şimdi Yunanistan’ın başkenti ise de tarih boyunca antik felsefe ve sanat başkenti olmuş. Plato, Sokrates ve Aristotales’in akademilerine ev sahipliği yapmış.
Modern Atina ise, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemleri ile modern çağa adım atmış. Yakın tarihlerde ülkeyi derinden etkileyen ekonomik ve dolayısıyla siyasi kriz içinde olsalar da, yapılarından olsa gerek keyiflerini pek bir şey bozamıyor Yunan halkının…
Akropolis, şehrin tam ortasında, ya da dediğim gibi şehir onun etrafında kurulmuş . ‘Yukarıdaki şehir’ anlamına gelen müzeye giriş ücretli. 20 avro giriş ücreti olan açık hava müzesine öğrenci iseniz %50 indirimle girebiliyorsunuz. Türkiye’deki öğrenci kartları da geçerli. Etrafında yemek-içmek için sadece bir büfe var, onda da su yok. Bu yüzden eğer ihtiyacınız varsa önceden bu işleri halledin.
Aslında Akropolis, antik şehrin genel adı. İçerideki yapı ise Parthenon. Milattan önce 5. Yüzyılda tamamlanan ve tanrıça Athena’ya adanan Parthenon, şehrin her yerinden görülüyor. Dionysus Tiyatrosu, Athena Nike Tapınağı, Roma ve Augustus Altarı, Cimon Duvarı Akropolis’de yarım gün geçirmenizi sağlayacak tarihi eserler.
Erekhtheion Tapınağı, mitolojiye göre Attika’yı elde etmek için Poseidon ie Athena’nın tartıştıkları yer. Poseidon buraya yabasının izini bırakmış, Athena ise gizli bir zeytin ağacı dikmiş. Tapınağın güney kapısında, Karyatides adı verilen kadınlı sütünler duruyor. Tapınak 15. yüzyılda Osmanlı haremi olarak kullanılmış.
Pnika, bilinen ilk mahkeme. Tarihte ilk oylamanın burada yapıldığı bilinmekte. Yaya yolundan devam edilince karşınıza Antik Agora çıkar. Tarihte, politika ve güncel olayların tartışıldığı bina, az hasarla günümüze kadar ulaşmış. Akropolis’ten tepeden de gördüğünüz Agora tüm ihtişamıyla ayakta sizi karşılar.
Eğer bir tarih ve sanat meraklısıysanız, çelik, cam ve betondan yapılmış ve 4 bine yakın paha biçilmez buluntulara ev sahipliği yapan Akropolis Müzesi de değerli koleksiyonlarla görülmesi gereken yerler arasında. Diğer bir müze Arkeoloji Müzesi‘nde ise neolitik çağdan günümüze tüm hikayeyi izleme şansınız var.
Atina’yı yürüyerek dolaşmak çok kolay. Ama daha kolay bir yolu da var. Hip hop otobüsler ile, 24 saati 10 avro, 48 saati ise 13 avro’ya tur alarak, Atina’yı otobüsle de gezmek mümkün. Çeşitli firmaların çeşitli fiyatları ve teklifleri var. Üstelik rehber diller arasında Türkçe de var. Tavsiyem, benim de yaptığım gibi önce bir tam tur yapıp, sonra beğendiğiniz duraklarda inmeniz olacak. Ne de olsa aynı biletle 24 saat in-bin yapabiliyorsunuz. Önemli olan biletinizi iyi saklamanız.
ATİNA’NIN BOHEM MAHALLELERİ
Antik bölgeyi bitirdikten sonra, sıra butikler, kafe ve restoranları ile cıvıl cıvıl olan semtlere gelmekte. Yeni şehre indiğinizde tura, adı ‘Anayasa Meydanı’ anlamına gelen Syntagma Meydanı’nda başlamak uygun olabilir. Lüks oteller, butikler, kafe ve restoranlarla çevrili meydan, son dönemlerde halkın protesto gösterileri için de toplandığı yer. Tipik kıyafetli askerleriyle Yunan Parlamentosu, Panathenaic Stadyumu da Syntagma Meydanının etrafındaki yapılar. Parlemento binası önündeki nöbet bekleyen askerlerin saat başı gerçekleşen geçiş töreni, yerli yabancı herkesin merak konusu. Panathenaic Stadyumu ise, 1896’da ilk Olimpiyat Oyunlarına ev sahipliği yapan stadyum. Antik zamanda yapılan stadyumun adı ‘ güzel mermerli’ anlamına geliyor.
Meydandan Amalias Caddesi’nden devam edip, tropik ağaçların arasından Ulusal Bahçe’den geçip, Hadrian Takı ve Zeus Tapınağı’nı görüp, Atina’nın şık semti Kolonaki’ye geliriz. Kolonaki, lüks butiklerin, şık kafelerin ve sanat galerinin mekanı.
Şıklıktan uzaklaşıp, Atina’nın bohem yüzünü görelim derseniz, Thission’dan başlayıp, Monastraki, Agia İrini ve Plaka semti, küçük mahalleleri ve sevimli ama konsept kafeleri ile kalbinizi çalacak. Thission’dan yukarı doğru yürüdüğünüzde kuş sesleri arasında, el yapımı eşyalar satan sokak pazarı ve yolun sonunda Akropol’ü karşıdan seyredebileceğiniz teraslı kafeler karşınıza çıkar.
Anafiotika, Plaka’dan yukarı çıktığınızda karşınıza çıkacak sevimli bir Yunan mahallesi. Kendinizi bir anda Yunan adasında sanabilirsiniz, çünkü bu mahalleyi Anafi Adasından gelenler kurmuş ve hala da aynı şekliye korunmakta. Sadece 45 adet ev ile daracık sokaklar; önünde çiçekler ekili, dantel perdeli minik evler, saks mavisi kapılar ve saksılarla sanki tam bir Ege kasabası…
Arkasında Roma Agorasının bulunduğu Rüzgar Kulesi, 1458 yılında inşa edilmiş olan ‘Zafer Cami’ ya da diğer adıyla ‘Fethiye Cami’, tam karşısında ise 1721’de yapılmış medresenin oval kapısı çıkıyor karşınıza. Osmanlı’dan izler taşıyan bu eser 1919 yılında yıkılmış.
Ermou Caddesinde bit pazarıyla başlayan bölge, sağlı sollu grafiti duvarları ve minik kafeleriyle günün her saati cıvıl cıvıl. Ara sokaklar grafitli duvarlar, tavanalarından avizeler sarkan sokaklar ve minicik kafelerle dolu. Bit Pazarında, tabaktan, kitaba, bisikletten taş mankenlere kadar her şeyi bulmak mümkün. Tabi o karmaşada bulabilirseniz. 🙂
Bu caddeden devam edildiğinde, antik şehrin en büyük mezarlığı ve antik dönemden kalma heykellerin bulunduğu Keramikos karşınıza çıkar. Hemen arkasındaki Monastiraki semti, bu bohem havayı devam ettiren, en canlı bölgelerden biri. Atinalıların her sabah gündelik çarşı-pazar alışverişini yaptığı Monastiraki’de oldukça renkli görüntülere rastlamak mümkün. Bu geleneksel mahalle, son yıllarda renkli gece hayatıyla hem Atinalıların, hem de gezginlerin gözdesi haline gelmiş. Monastiraki Meydanı ise Osmanlı izlerini taşıyan bir meydan. 1759 yılında yapılan ve adını dönemin Atina valisinden alan Tsisdarakis (Çisdarakis) Camisi, meydanda tanıdık bir görüntü yaratmış. Caminin yapımında Zeus Tapınağından bazı kolonlar kullanıldığı söyleniyor. 1821 yılındaki savaşta ise minaresi yıkılan cami, şu anda bir müze.
Plaka, Atina’nın hem en eski , hem de sosyal hayatın en canlı olduğu eski bir Türk mahallesi. Arnavut Yeniçerilerinin verdiği isimle ‘eski’ anlamına gelir. En eski çağlardan beri yerleşim yeri olmuş bu mahallenin labirente benzer sokaklarında dolaşırken, zaman makinesinde olduğunuz hissine kapılabilirsiniz. Bu şirin semtte, kat kat merdivenlerin yanına kurulmuş kafelerde oturup, Yunan kahvesi içip, lezzetli Yunan mutfağını tadabilirsiniz.
Ünlü caddesi Kidathinaion’da sağlı sollu bir çok taverna (Yunanlılar restorana taverna der) ve bar olsa da, meşhur barı Brettos, duvarlarını süsleyen rengarenk şişelerin pırıltısıyla sizi kendine çekecek.
Atina’yı ve Akropol’ü karşıdan seyretmek isterseniz, Lykavittos tepesine Kolonaki’den teleferikle çıkabilir, ya da nefesim yeter derseniz merdivenleri tırmanabilirsiniz. Özellikle gün batımında kızıl renge bürünen bu manzara için, onca merdivene değer!
BİRAZ DA KOMŞU ŞEHİR PİRE
Atina’ya kadar gelince, bir saatlik bir otobüs yolculuğu ile Pire’ye de geçebilirsiniz. Hip hop otobüslerde alınan biletler burası için de geçerli. Ya da şehir otobüsleri ile direk gelmek de mümkün.
Pire, Avrupa’nın en büyük yolcu limanı ve Yunan adalarına sayısız feribot kalkıyor. Yolcu gemileri için 11 modern rıhtımı var. 2004 Olimpiyatları sırasında Queen Mary II buraya demirlemiş ve bir yüzen otel olarak görev yapmış. En keyifli yeri bence Mikro Liman. Minik minik sevimli bir sürü tavernanın yan yana olduğu sahil şeridinde yemek hem keyifli, hem de çok lezzetli.
ATİNA’DA NEREDE KALINIR?
Atina, sayısız oteller en ucuzdan en lüksüne kadar pek çok konaklama imkanı sunuyor. Ben Art Hotel’de kaldım ve çok memnun ayrıldım. Burada taksiciden garsonuna, oteldeki görevliden havalimanındakine kadar herkes Türkleri ve Türkiye’yi çok seviyor. Herkesin muhakkak bir hikayesi ve bağlantısı var Türkiye ile… Çoğunluğunun büyükleri mübadele sırasında buraya gelmiş, dolayısıyla Türkçe bile biliyorlar. Sürekli ‘merhaba’, ‘teşekkür’, ‘kardaş’ gibi karşılamalarla karşılaşabilirsiniz. Otelde de bizi son derece ilgili bir bayan karşıladı ve bugüne kadar hiç bir enformasyon bürosundan almadığım kadar detaylı bilgiyi kendisinden aldım. Otelin yeri merkeze çok yakın, kahvaltısı çok güzel. Fiyatı da çok uygun. Biz üç kişilik odaya, bir gecelik 100 avro verdik. Fiyat-fayda dengesi olarak baktığınızda da tavsiye edebileceğim bir otel.
ATİNA’DA NE YENİR?
Atina’da yenenler, Yunan mutfağından farklı değil. Her yerde karşınıza çıkan Greek Salad, kabak kızarması, kalamar, Musakka, Feta peynirli çeşitli mezeler ve Yunan Kahvesi Atina’da da geçerli.
Bizim seyahatimiz Paskalya bayramına denk geldiği için, her yerde kuzu çevirme ve kokorece denk geldik. Burada kokorecin içine ciğer doldurularak daha farklı bir lezzet elde edilmiş.
Atina’da dondurma yiyin demek hiç aklıma gelmezdi ama İtalyanlardan daha güzel İtalyan dondurması sattıklarını söyleyebilirim. Onlarca çeşidi olan dondurmacıları atlamayın derim.
Pire’de bayram olduğu için açık olan tek tavernada yer bulamamamız sayesinde, sokakta Paskalya bayramını kutlayan bir gruba denk geldik. Onların sofralarına davet edilip, birlikte kuzu çevirme, kokoreç yemek ve sirtakilerini seyretmek bize en güzel restorandan daha keyifliydi.
Yapmadan dönmeyin:
- Plaka’nın ünlü caddesi Kidathinaion’da dondurma yiyin.
- Pire’ye geçip, Micro Limano’daki tavernalara gidin ve deniz mahsullerini tadın.
- Yunan adası havasındaki Anafiotika’yı gezin.
- Ermou Caddesindeki bit pazarında dolaşın, kapalı çarşıya girin.