Maramureş bölgesi, folklorik bir kültürün en güzel örneklerini günlük yaşamın içinde görebileceğiniz, adeta zamanın durduğu bir yer. Yüzyıllardır yaşam şeklinin değişmediği Bridadoon toprakları buralar… Kapılarının önünde yün eğiren, siyah kloş etek, beyaz dantel bluz ve renkli baş örtüleri ile yaşlı kadınları görüyorsanız, yüzyıllardır değişmeyen Maramureş’tesiniz demektir. Yaşlı kadınlar bu kıyafetleri her gün giyiyorlar ama Pazar günü kiliseye giderken genç-yaşlı tüm kadınlar bu şekilde giyiniyor hala… Bizim istikamet olan Breb Köyü ise, bu geleneksel yaşamı izleyebileceğiniz en güzel köylerden…
Maramureş Denilince İlk Akla Gelen Benzersiz Ahşap Kiliseler
Baia Mare diye bilinen, Mara ve Iza vadileri içinde yer alan bölge bu geleneksel köy yaşamı için seyahate başlama noktası. Iza, Viseu, Mara ve Cosau köyleri, el oyması devasa ahşap kapılı evleri ve uzun kuleli, kiremitli çatılı ahşap kiliseleri benzersiz.
Yüzlerce yıldır olduğu gibi Maramureş’teki sosyal yaşam, köy kilisesinin etrafında dönmeye devam ediyor. Sekiz tahta kilise: Surdeşti, Plopis, Rogoz, Ieud, Poeinile Izei, Barsana, Budeşti ve Deşesti UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde.
Şekil ve süslemede eşsiz bir karakteristik ile yüksek, dar, sivri uçlu çatılara sahipler, ki bu da genellikle ‘Maramureş’in Gotik tarzı‘ olarak tanımlanıyor. İlk kilise ziyaretimiz, Cluj-Napoca’dan Breb köyüne doğru yol alırken, yolumuz üzerindeki Rogoz Köyü’nde oldu. Başmelekler Kilisesi ve Müze ev ziyaretimizden sonra, gerçek köyleri ve köylüleri görmek üzere yola devam ettik.
Genellikle 17. ve 18. yüzyıldan kalan bu köy kiliseleri ile ilgili bir bilgiyi de paylaşmak istiyorum. Öncelikle zamanınız kısıtlı ise Ieud, Bogdan Voda ve Poenile Izei kiliselerinin için görün. Eğer köy kiliselerinde gittiğinizde kap kilitli olsa da, görevliye kapıyı işaret edip ‘anahtar’ anlamında gelen ‘cheia (kay-ya olarak okunuyor)’ deyin size memnuniyetle kapıyı açacaktır.
Breb Köyü Bizi Yağmurlar İle Karşıladı
Cluj-Napoca ile Maramureş bölgesi arası yollar pitoresk manzaralar sunuyor. Ahşap evlerin balkonlarından sarkan çiçekler, meyve ağaçları, dev saman balyaları… Maramureş bölgesinde köylere girerken de büyük ahşap kapılardan geçiyorsunuz. Ahşap oymacılığının bu bölgenin en önemli özelliği olduğunu söylemiştim ya, köylere bile giriş kapısı yapmışlar işte böyle…
İki gece konaklayacağımız Breb köyü, Galler Prensi Mahai Eminescu Vakfı tarafından restore edilmiş küçük ahşap evlerle tam bir Maramureş köyü. Horoz sesleri ile uyanıp, ilaçsız ağaçlardan elma, erik ve armut toplayarak gönül rahatlığı ile yiyorsunuz.
Göz alabildiğine yeşil tarlalardan geçerken ve saman balyalarının fotoğraflarını çekmeye çalışırken gri bulutlar yavaş yavaş yağmurlarını toplamaya başlamıştı ve köye girip, pansiyona adım attığımızda bardaktan boşanırcasına başladı yağmur…
Adeta bizim yerleşmemizi bekledi, rahat yol alalım diye… Her yer o kadar yeşil ve doğal ki, mis gibi toprak kokusu gelmeye başladı yağmur ile. Ardından da güneş açıp, çift gökkuşağı çıkınca ortaya çıkan manzara eşsizdi.
İki gece konaklayacağımız Zestea Brebului pansiyonun sahipleri genç ve çok güler yüzlü bir karı-koca. Bizi kapıda karşıladılar ve odalarımızı gösterdiler. Bir kelime dahi İngilizce bilmemelerine rağmen, anlaşmamızda hiçbir sorun yaşanmadı. Yöre halkı ve kültürünü tanımak istiyorsanız muhakkak böyle küçük bir pansiyon ya da aile evinde kalın.
Kaldığımız odaya girince çığlık attım. Oda danteller, kanaviçeler ve el dokuması rengarenk kilimlerle süslenmişti ve inanılmaz temizdi.
Bu bölgede nerede kalırsanız kalın, sanıyorum bu tarz süslemeler ile karşılaşırsınız. Çünkü konaklama yerini ararken girdiğim tüm yerlerde bu tarzı görmüştüm. E, bu kadar yol buraya gelmişken de bence böyle bir yerde kalmak lazım, beş yıldızlı oteller yerine.. 😉
Kilimlerin desenleri o kadar güzeldi ki! Hepsi el işlemesi ve rengarenk!
Gitmeden önce gördüğüm tüm fotoğraflarda beyaz dantel gömlek giyenlerin o beyazı nasıl elde ettiklerini çok merak etmiştim. Hani derler ya deterjan reklamlarında ‘beyazlar daha beyaz’ diye, burada gerçekten kar beyaz! ‘Hiçbir şey alamazsam deterjan alırım’ diye espri bile yapıyordum. Tüm seyahatimiz boyunca gördüğümüz beyazlar kar beyaz ve kaldığımız oteller sanki dün kurulmuş gibi tertemizdi.
Akşam yemeğini orada yemek isteyip istemediğimizi sordular. Kendi halkıyla beraber, üstelik onların yaptığı yemekleri her zaman tercih ederiz. Bizden ‘evet’ cevabını alınca, ‘siz gezin gelin, akşama yemekler hazır’ dediler.
Yağmurun ardından, mis gibi toprak kokusuyla köyü dolaşmaya başladık. Her yer yeşil, evler tek katlı, bahçelerde emaye kaplar…
Sokaklarda bisiklete binen çocuklar birbirleriyle şakalaşıyordu. Bizim köylerimizde de durum aynı elbette ama şehirde artık bir avuç yeşillikten yapılan parklarda başlarında bakıcılarla oynayan çocuklarımızı düşününce insanın bir içi ezilmiyor değil.
Yanımıza Rumence konuşan oldukça yaşlı bir adam geldi. Hiç durmadan bir şeyler anlattı ama biz hiçbir şey anlamadık tabi. Sonra bize bir buket sarı çiçek verdi.
Ardından kolumuzdan tutup bizi evine doğru götürmeye başladı. Meğer derdi, kendi yaptıkları el işlerinden bize satmakmış. Ama bunu o kadar masum bir şekilde yaptı ki hiç rahatsızlık duymadık.
Yanımızdan geleneksel kıyafetleri ile yürüyen köylüler fotoğraflarını çekmek isteyince mahcup bir şekilde gülümsediler bize.
Kaldığımız otel de dahil olmak üzere neredeyse bütün evlerin kapıları ahşap oymalı.
Üzerindeki oymaların bir anlamı var tabi. Üç sütunla desteklenen bu geleneksel kapıların üzerindeki motifler pagan kültüründen geliyor. En popüler motifler meşe palamutu, bükülmüş ip, güneş, haç işareti ve hayvanlar.
Her birinin bir anlamı var tabı ama genel olarak hem hayatı ve hem de yaşamın sürekliliğini sembolize ediyor. En güzel ahşap kapılardan bazıları Vadu Izei, Desesti, Giulesti, Budesti, Sarbi, Barsana ve Oncesti köylerinde bulunuyor. Barsana ve Oncesti köyleri belki de en etkileyici kapılara sahip.
Evler adeta bir masaldan fırlamış gibi. Dantel perdelerle süslü camlar, verandadan bahçeyi seyreden yaşlı karı-koca…
Her şey sanki bir film karesi. El işlerine o kadar düşküler ki soba bacası ile sanki dantel gibi kıvrılıp, çiçek şeklinde yapılmış.
Dallarından sarkan meyveler ise bu güzel akşamüstünün tamamlayıcısı oldu. Elmaların diriliği, eriklerin lezzeti… Sanırım bu tatları biz çok özlediğimizden olsa gerek, bize dünyanın en güzel öğünü gibi geldi.
Bir de bütün Maramureş bölgesinde olduğu gibi bu köyde de ilginç bir şey var ki; mezarlar! Evlerin bahçelerinde, kiliselerin bahçelerinde, bazen de yol kenarında… Ama günün turunculara boyandığı bu güm batımı saatlerinde onlar bile güzel gözüküyordu.
Palinka Eşliğinde Hep Birlikte Rumen Müzikleri ile Yemek
Otele döndüğümüzde soframız hazırdı. Henüz hava tam kararmadan oturduk masaya, otelin sahibi gelip hemen bize palinka ikram etti ve yöresel müziklerini açtı. Palinka, (bazen ‘holinka’ olarak da geçiyor) Rumenlerin yerel içkileri.
Erik ya da armut ile yapılan son derece sert bir brendi. Yemeklerde size mutlaka ikram ediyorlar. İkramı geri çevirmek onlar için çok uygunsuz. Evlerinde genç kız varsa evde kalacağına inanıyorlarmış. Gerçek mi bilmem 🙂 Ama bildiğim şu, içki çok sert! Minik bir şat bile bence yeter…
Oya, palinka içmenin adabını daha önceden araştırmış. Meğer önce ele bir damla döküp kokusuna bakmak gerekiyormuş. Keskin bir kokusu varsa iyi palinka demekmiş. Ama iyi, kötü fark etmez, işin adabı ikram edileni içmek! Yoksa ne dedik: evin genç kızı evlenemez, evde kalır! 🙂 Oya, biraz hızlı fondip yapmış olsa gerek ki palinka mideye iner inmez dansa başladı kıvrak müziklerle…
Bu bölgede iyi yemek istiyorsanız muhakkak lokal bir ailenin evinde yiyin. Yemek fiyatları son derece ucuz ve porsiyonlar çok büyük. Biz o gece çorba, lahana dolması, kocaman bir salata, tatlı ve içecekler dahil kişi başı 20 lei yani yaklaşık 4-5 avro. Her şey oldukça da lezzetliydi. Müzik ve eğlence de cabası…
Sabahında kahvaltımızı da orada aldık. Oldukça doyurucu bir kahvaltıydı. Omlet, peynir çeşitleri, sosis, salam çeşitleri, söğüş, çay ya da kahve kişi başı yine ödediğimiz 4 avro.
İkinci Günümüzde Breb Köyü’nde Festival
Romanya’nın kuzey bölgesi olan Maramureş temiz havası ve iklimiyle bence her mevsim gidilebilir ama biz yöresel kıyafetleri, müzikleri, danslarını görmek için festivallerin olduğu Ağustos ayını tercih ettik. Breb köyündeki festival ise küçük fakat harikaydı.
Breb Köyü’ndeki ikinci günümüzde kahvaltımızın ardından köyde bir yaşlı karı-kocanın evini ziyaret ettik. Ardından Sarbi köyünde tipik bir Maramureş evini ve Ocna Şutagag‘ta yerel pazarı ve eskiden kalan bir örnek Maramureş mahallesini… Bunların hepsinin detaylarını diğer yazımda bulabilirsiniz.
Akşam ise Breb Köyü’ndeki festivale yetişmek için erkenden döndük. Casa Din Vale’de gerçekleşecek olan festivale nasıl, nereden gideriz diye düşünürken adeta festival ayağımıza geldi. Yine çok yağmur yağıyordu ve çamura daha fazla batmamak için arabayı meydanda Pensiunea Inima Maramureşului pansiyonun kenarına park ettik. Pansiyon diyorum ama aslında çok güzel bir otel.
Tam yürüyerek festival alanına gidelim diye düşünürken, bir otobüs dolusu genç geliverdi olduğumuz yere.
Hepsi geleneksel kıyafetlerini giymiş ve oldukça güzel gözüküyorlardı. Onların otobüsleri de çamura batmamak için daha ileriye gidememiş ve küçük bir minibüs bekliyorlarmış yola devam etmek için.
‘Biz nasıl gidebiliriz?’ diye sorunca bizi minibüslerine davet ettiler. Minibüsü beklerken otelin verandasının altında oturup, mercimek, kara fasulye ve bir çok sebzenin karışımından yapılan bir çorba siparişi verdik. Oldukça lezzetliydi. Yanında köy biberi ve tava ekmeği ile…
Araba gelince, ‘Bir minibüse kaç kişi sığar?’ sorusu vardır ya biz onu biraz test ettik. Onların şarkıları eşliğinde, engebeli patika köy yollarında bir sarsıntıyla birbirimizin üzerine düşerek.. 🙂
Festival alanına kadar minibüs de gidemedi ve Babou Maramures (www.baboumaramures.com) kamp alanına kadar ancak gelebildik.
Burası bir kamp alanı, ister pansiyonda kalırsınız, isterseniz de çadır kurabilirsiniz. İçeride el sanatlarından, yemek yapmaya kadar pek çok olanak var. Aslında kafa dinlemek ve şehir stresinden kaçmak için bence harika bir yer.
Oradan yağmur altında yürüyerek festival alanına geldiğimizde yine çok güzel bir güneş açtı.
Tam da güneşin batış saatlerine denk gelince, gençlerin üstüne düşen o sarı ışıkla dansları muhteşem bir ambiyans yarattı. Biz biraz geciktiğimiz için yemekler bitmiş olsa da, yine de bir şeyler ikram ettiler. Özellikle de ‘Palinka!’ Kaçış yok!
Genç kız ve erkeklerin yöresel kıyafetlerle danslarını izlemek çok keyifliydi. Sadece gençler değil, boyuna posuna bakmadan ablalarının arasına karışmış bu ufaklıklar da hiç aksamadan aynı dansları yapıyorlardı.
Hepsinin yüzünde neşe, her daim gülümseme… Mutluluklarını size o kadar yansıtıyorlar ki, onlarla birlikte eğlenmemek, gülmemek mümkün değil…
Gençler festival için giyinseler de, daha ileri yaşlardaki kadınların çoğu her zaman yerel kıyafetlerini giyiyorlar. Yani belden büzgülü, diz altında kloş etek, dantel bluz ve desenli baş örtüsü. ‘Opinci’ ise, kalın örgü çorapların üzerine ayaklarına giydikleri deri ayakkabılara verilen isim.
Eşlerini kaybetmiş olan kadınlar ise bu kıyafeti tamamen siyah olarak tercih ediyorlar. Pazar günleri kiliseye giderken ise genç, yaşlı herkes yerel kıyafetlerini giyiyor. Dinlerine oldukça bağlılar ve hemen her köyde muhakkak bir kilise var.
Böylesine güzel saatlere, bu kadar güzel insanlarla birlikte yaşadığımız bu festival bizi çok mutlu etti.
Bir hayalimizin daha gerçekleşmesinin sevinciyle pansiyonumuza geri döndük. Ertesi sabah, Maramureş’in en kuzeyindeki, ilginç mezarlığı ile ünlü Sapanta şehrine gidecektik.
Romanya gezimizi Top 5 ‘e koyuyorum Fatoş, harika yerler gördük, doğallığını kaybetmemiş insanlar ve yaşayan gelenekleri ile Romanya çok kez gideceğim bir ülke
Kesinlikle aynı fikirdeyim. Hepimizi en çok etkileyen yüzyıllardır bozulmamış oluşu bence. Doğala hasret kalmaktan… umarım en kısa zamanda yeniden gidebiliriz
Hello everyone , I’m Philip Flowers.
Welcome to my about page. I started writing in high school after a creative writing assignment for my English teacher. I did creative writing for almost a year before I thought about doing something else.
I had always loved doing research assignments because I’m passionate about learning. When you combine writing skill with a love of learning, academic writing only makes sense as a job.
I’m passionate about helping the students of the future in their school career. When they get too busy, I am there to help.
Philip Flowers – Writing Expert – http://www.cleanurbanenergy.comConfederation
Hello and welcome to my website . I’m Camden Patton.
I have always dreamed of being a novelist but never dreamed I’d make a career of it. In college, though, I assisted a fellow student who needed help. She could not stop telling me how well I had done. Word got around and someone asked me for writing help just a week later. This time they would compensate me for my work.
During the summer, I started doing academic writing for students at the local college. It helped me have fun that summer and even funded some of my college tuition. Today, I still offer my research paper writing to students.
Professional Writer – Camden – http://www.endsmoking.org Corps