Bir yanda Persler, bir yanda Büyük İskender… Bir yüzü doğuya, diğeri batıya bakan bir uygarlık… Dünyanın sekizinci harikası işte bu muazzam tarihe ev sahipliği yapıyor ve ikibin yıldan fazla bir süredir tanrılar buradan güneşi selamlıyor. Tarihi, doğası ve berrak gökyüzü ile işte Nemrut Dağı bu uygarlığın beşiği!
Zayende ile ‘Yıldızlar Altında Nemrut’ gezisini duyduğum anda kanım kaynamaya başladı. 2014 yılında çıktığım ama çok sis yüzünden pek fotoğraf çekemediğim Nemrut Dağı beni yine çağırıyordu. Üstelik bu sefer yıldızları bana hediye ederek…
Hemen hazırlıklar başladı. Öncelikli olarak fotoğraf makinelerini değiştirdik. Epeydir aklımda olan ama elimin gitmediği bu işi yıldız pozlama heyecanı hemen bitiriverdi. Perşembe günü makinalar alınıp, cuma sabahı Adıyaman’a uçakla yola çıktık.
Adıyaman’a inerken böyle bir manzara ile karşılaşacağımı bilmediğimden hem fotoğraf makinem çantamda, hem de telefonum kapalı idi. Siz siz olun uçakta Adıyaman’a inerken mutlaka fotoğraf makinalarınızı hazırlayın. Çünkü Atatük Baraj Gölü aşağıda turkuaz renkli bir şahaser yaratmış. Dantel dantel kıyıları ile kesinlikle çekilmeye değer. Çok geç kalsam da cep telefonum ile bir iki fotoğraf yakalama şansım oldu. Bu da bana fotoğrafçı olarak ne zaman ne çıkacağının bilenmediği ve makinanın her zaman yanında olması gerektiğini bir kez daha hatırlattı. Aklıma Steve McCurry geldi. İzlediğim belgeselde ‘duşa girerken bile makinam yanımdadır’ demişti. Haklıymış!
Adıyaman’da, Nemrut Dağı’na yakın olması için 1700 metre yükseklikte Karadut Köyü’nde Hotel Euphrat’ta kaldık. Gerçekten çok samimi ve yardımsever insanlar karşıladı bizi. Her şey ile ilgilenip, muazzam yemekler hazırladıklarını söylemeliyim.
Otelimizde biraz dinlendikten sonra Nemrut Dağı’na doğu yola çıktık. Araçla belli bir yere kadar gelip, oradan da yine belli bir yere kadar shuttle ile çıkıyorsunuz. Esas mevzu zaten burada başlıyor. Nemrut Dağı’nın zirvesine varmak için yaklaşık 600 metrelik bir yürüme yolu var. Bu kadar mesafe nedir ki diyeceksiniz belki ama son derece dik ve yorucu bir yol. Üstelik de srtınızda tripod, sandalye, gecelemek için getirdiğimiz giyecek ve yiyeceklerle yirmi kilo olunca yol adeta 6000 metre gibi hissettiriyor kendini.
Daha önce geldiğimde tamamen patika olan yol, şimdi merdivenli bir hale getirilmiş. Ancak merdivenler düzensiz, bundan ötürü de yorgunluk biraz daha artıyor. Oflaya puflaya güneşin batışına ancak yetiştik ve batışı fotoğraflamak yerine o anı doya doya yaşamayı tercih ettim. İkibin yıldır güneşi selamlayan Tanrılarla beraber bu manzarayı solumak ve zihnime kazımayı tercih ettim, makine ayarları ile uğraşmaktansa…
NEMRUT DAĞI TARİHÇESİNE BAKACAK OLURSAK…
2150 metre yükseklikteki, Kommagene Uygarlığı‘nın kalbi Nemrut Dağı, aynı zamanda UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde de yerini alıyor. Adıyaman’ın 86 kilometre uazğında, Kahta’nın Karadut köyünde yer alan dağ, hem zengin kültürü hem de güneşin doğumu ve batışının dünyada en güzel izlendiği yerlerden biri olarak, yerli yabancı pek çok ziyaretçiyi kendine çekiyor.
M.Ö. I. yüzyılda yapılan ve Tanrıları misafir eden zirvede, Kral I. Antiochos kendisi için görkemli bir anıt mezar, mezar odasının üzerine kırma taşlardan oluşan elli metre yüksekliğinde bir tümülüs ve tümülüsün üç tarafını çevreleyen kutsal alanlar inşa ettirmiştir.
Kralın soyu, baba tarafından doğuda Pers’lerden, anne tarafından ise batıda Büyük İskender’den geliyormuş. Bu yüzden öyle bir yer yapmak istemiş ki, hem doğuya hem batıya baksın. Yani Tanrılar her sabah ve akşam, hem annesini, hem de babasını selamlasın. Bu yüzden Nemrut Dağı üzerinde Doğu, Kuzey ve Batı teraslarını yaptırmış.
Her iki terasta da tanrılar aynı sırayla dizilmiş olarak duruyorlar. Doğu ve Batı terasında, sekiz yontma taşın üst üste oturtulmasıyla oluşturulan yaklaşık on metre yüksekliğinde muhteşem heykeller, kabartmalar ve yazıtlar bulunmakta. Heykeller, hayvanların yeryüzündeki kralı olan aslan ve tanrıların gökyüzündeki habercisi kartal heykeli ile başlıyor.
Ardından sıralama Kral I. Antiochos, Kommagene tanrıçası Fortuna, Zeus, Apollon ve Herakles olarak devam ediyor. Kral kendini de Tanrı kabul ettiği için kendi heykelini de, diğer Tanrılarla beraber yaptırmış.
Doğu terası, her sabah güneşin doğumuna tanıklık ediyor. Sabah saat dörtlerde, güneşin doğumunu hep beraber izlemek için akın akın misafir alıyor buradaki tanrılar…
Batı terası ise, aynı tanrılarla güne veda ediyor güneşi batırırken… Batı terasının doğudan tek farkı, kumtaşından yapılmış aslan figurü. Özellikle rüzgardan büyük zarar gören heykel, bugün korumaya alınmış ve görülemiyor. Ancak bilinen o ki Aslan Horoskop olarak bilinen figürün üzerinde, 25 bin yılda bir meydana gelen astrolojik bir olayın çizili oluşu.
Doğu ve Batı terasın her ikisinde de tanrı heykellerinin tahtlarını oluşturan taş blokların arkasında Grek harfleriyle yazılmış 237 satırlık uzun bir kült yazıtı Nomos bulunmakta. Ne yazık ki, heykeller bir bütün olarak durmuyor günümüzde. Bu yüzden sadece yerdeki kafaları bedenden ayrı olarak görüyoruz.
NEMRUT DAĞINDA YILDIZ POZLAMA
Güneşin batışıyla yavaş yavaş ekipmanları çıkarıp, her birimiz bir heykelin altına konuçlandık. Tripodlar kuruldu, yerlere matlar serildi. Termoslarımız sıcak su ile dolmuştu, yiyecekler de arkamızda, ilerleyen saatler için bizi bekliyordu.
Akşam 18.30 civarlarında, gün batımı ile zirveye çıkmıştık ve sabah gün doğumundan sonra dönecektik. Bütün geceyi Tanrılara misafir olarak, yıldızların altında geçirmek düşüncesi bile hepimizi mutlu etmeye yetiyordu.
Hava yavaş yavaş kararmaya başlayınca yıldızlar, pırlantalar dökülmüş lacivert battaniyeler gibi üzerimizi örttü. O anı belki istediğim gibi çekemesem de, yanı başımızdaki Tanrı mezarının yanına yere sırt üstü yatıp, hiç bir şey yapmadan yıldızları ve hemen arkasından çıkan samanyolunu izlemek, Norveç’te fotoğrafını çektiğim Kuzey Işıklarından sonra beni en çok etkileyen manzaralardan biri oldu.
Beni oldukça zorlayan bir tırmanış olsa da o anda her şeye değdiğini anladım. Normalde gün batımından sonra zirvede kalış yasak. Zayende Tur’un aldığı özel izinler ile burada sabahlayacaktık. Önümüzde koca bir gece var nasıl geçecek diye düşünürken, sabahın nasıl olduğunu anlamadık bile.
Yıldız pozlama, başlı başına bir teknik. Bunu ‘yıldız pozlama’ yazımda detaylıca anlatıyor olacağım.
Ama eğer doğru şekilde çekebilirseniz, karşınıza muhteşem bir doğa olayı çıkıyor. Hele de eteğinde tanrılar olursa tadından yenmez…
TARİHİ ESERLER SADECE NEMRUT DAĞI TÜMÜLÜSÜ İLE SINIRLI DEĞİL
Adıyaman, Kommagene Uygarlığının hediyeleri ile adeta taçlanmış. Nemrut Dağı, Tanrı heykelleri, gün doğumu ve batışıyla ünlenmiş olsa da, civarda bir o kadar görülecek kültür mirasları daha var.
Arsameia Ören yeri (Nymphaios Arsemeiası), Kral I. Antiochos’un kitabelerinde yazdığına göre Kommagene’lerin atası Arsemez tarafından Eski Kahta Kalesi‘nin karşısına kurulmuş krallığın yazlık başkenti ve idare merkeziymiş. Tepede aynı zamanda Mithradathes Callinichos’un mezar tapınağı ve sarayı da yer almakta.
Karakuş Tümülüsü yani Kadınlar Anıt mezarı ise, Kommagene Kralı II. Mithrades tarafından annesi İsas adına yaptırılmış bir anıt mezar. Sütünün üzerindeki kartaldan ötürü de Karakuş Tümülüsü olarak adlandırılmış.
Cendere Köprüsü, Kahta çayının üzerine kurulmuş büyük bir kemer. M.S. 200’lü yılların başında Romalılar tarafından yapılmış köprünün altından Kahta çayı serin serin akmakta ve bugün Kahtalı’ların piknik alanı olarak kullanılmakta. Roma hükümdarı Septemus Severus ve askerlerin anası olarak anılan eşi Julia Domna adına yapılan Cendere Köprüsü, sadece gündüz güzellikleri ile değil, gece de yıldızları seyretmek için bizlere Romalılar tarafından hediye edilmiş bir armağan…
Akşamüstü saatlerinde vardığımız Cendere Köprüsü ve Kahta Çayı, Kahtalılara bir piknik alanı sunmuş. Serin akan suyun içinde oynayan çocuklar, yemek hazırlıkları için mangal yakan erkekler, çay demleyen kadınlar…
Bir o kadar da misafirperverler. Fotoğraf çekmek için aşağıya, dere kenarına indiğimizde herkes bizi sofrasında davet etti, çaylar ikram etti. İstanbulluların Kahta’yı bilmesine şaşırdı küçük kızlar.
İlgimi çeken bir diğer şey de burada arabaları derenin içine park ediyor oluşları. Buna pek anlam veremedim. Önce arabayı yıkamak için zannettim ama yıkamadıklarını da gördüm. Sanrırım suyun serinliğinden faydalanmak için. Sebebi ne olursa olsun, bize güzel enstantaneler sundukları bir gerçek!
Güzel anılar ve harika fotoğraflar ile iki günlük gezimizi tamamladık. Tadı damağımızda kalarak, yeniden gelme dilekleriyle Tanrılara hoşçakal diyerek dönüş yolunu tuttuk. Hayatta belki de bir kere yapılacak bir hayali daha gerçekleştirmenin mutluluğu içinde…