İki balıkçının kurduğu Dedeağaç, şirin bir köy. Yunanistan’ın bu güzel köyünün sembolü ise deniz feneri. Köyün sokaklarında kaybolup, doğa harikası plajlarında denize girebilir, üstüne de kendinize deniz mahsullerinden oluşan bir ziyafet çekebilirsiniz.
Sonbahara adım attığımız şu günlerde “Vizem var ama çok da vaktim yok” diyorsanız, yapılacak en güzel şey bir arabaya atlayıp komşuya ziyarete gitmek. İstanbul’dan yola çıktığınızda, üç buçuk saat sonra İpsala sınır kapısına varıyorsunuz.
Sabahın erken saatlerinde yola çıkarsanız en geç 10.00’da sınır kapısında olabilirsiniz. Burada uyarmalıyım ki, eğer kendi arabanızla geçmek isterseniz, araç geçişi için kapıdan yeşil kağıt almanız gerekiyor. Fakat yeşil sigortaya 60 euro, uluslararası ehliyet için de 350 lira ödeyeceğinizi düşünürseniz, kısa bir yolculuk için maliyetler artacaktır ki; buna da değmez. En güzeli komşudan bir taksi çağırmak! Evet, doğru okudunuz, önceden telefon ederek, komşudan sınıra bir taksi çağırabilirsiniz.
Sınırdan ise çok kısa bir sürede Dedeağaç’tasınız. Dedeağaç, Batı’ya doğru deniz ve karayolları ile Avrupa ve Asya’yı birbirine bağlayan, deniz feneri ile hatırlanan şirin bir balıkçı köyü.
19’uncu yüzyılda köye gelen Maroneia ve Makri adındaki iki balıkçı bu küçük köyü kurmuş. Adını, bir meşe ağacının altında yatan, yanmış bir dervişten alan, ‘keşiş ağaç’ anlamına gelen ‘Dede- Agats‘ yani Dedeağaç, 1871 yılında demiryolu bağlantıları ile karadan kolayca erişilebilir hale gelmiş.
Zaman içinde liman da hareketlenince, tüccarlar ve esnaf tarafından tercih edilen bir kent olmuş. 1878 yılında, Rus-Türk savaşları sonrasında, Rus birlikleri buraya yerleşmiş. Birkaç yıl içinde ise çehresi tamamen değişmiş. Deniz feneri adeta bir marka haline gelmiş. Nihayet 14 Mayıs 1920’de Bulgarlar tarafından serbest bırakılmış ve Yunanistan’ı da büyük uygarlığına katmış olan Büyük İskender anısına (Alexander the Great) ‘Alexandroupolis‘ adını almış.
GÜNE KAHVEYLE BAŞLAYIN
Dedeağaç, Türk ve Bulgar sınırlarını geçerken karşılaşılan ilk Yunan şehri. Sabah erken saatlerde geleceğiniz için, ilk önerim sahil boyunca dizilmiş kafelerde hafif bir kahvaltı ve bir kahveyle güne başlamanız. Gerçi sahil ve onu dik kesen tüm sokaklar keyifli kafelerle dolu.
Sokaklarda gördüğünüz manzara aslında size kendinizi, Ege’de bir balıkçı kasabasında hissettirebilir. Bir yanda dev ekranda maç izleyenler, diğer yanda tespih çekip tavla oynayanlar… Yani konuştukları dil farklı olmasa, herkesi Türk sanabilirsiniz.
Sahilde bir yürüyüş ve bir yüzyılı aşkın süredir kesintisiz bir şekilde denizcilere ışık tutmaya devam eden deniz fenerinde birkaç fotoğraf aldıktan sonra, Thrace Etnoloji Müzesi‘ni ziyaret edebilir ve 1899 yapımı bu konağın arka bahçesindeki kafede Thrace’ın folk kültürüne ve geleneksel kostümlerine ait bilgi edinebilir, müzik aletleri, yağ presleri, tatlı yapma ekipmanlarını görüp, sadece 25 gram ipek için kaç tane ipek böceğine ihtiyaç olduğunu öğrenebilirsiniz.
DOĞA HARİKASI PLAJLAR
Tabii ki, bu sahil şehrinde plajlara gitmeden olmaz. Sadece dört kilometre uzakta olan Demirali ve Agia Paraskevi plajları, deniz ve iyi yemek için gidilebilecek yerler. Özellikle Agia Paraskevi, bar ve kulüpleriyle gece eğlencesi için de tercih edilebilir.
Makri ve Maroneia plajları, Evros Deltası, Dadia ormanı yine gidilebilecek doğa harikaları… Dedeağaç’ta kaçırılmaması gereken bir deneyim ise balık mezatı. Ayrıca güneş batarken, ağlarını toplayan balıkçılar da güzel manzaralar yaratır.
FARKIMIZ YOK
Dönüşte yine taksi ile sınıra gidebilirsiniz. Ben dönüşümde bir ilk yaşayarak sınırı yürüyerek geçtim. Köprünün bir yanı Yunanistan, diğer yanı Türkiye. Yürüyerek beş dakika mesafeyle, dilimiz değişse de yok aslında birbirimizden farkımız.
Tüm dünya böyle değil mi zaten? Güldüğümüz ve üzüldüğümüz şeyler aynıyken, aynı şeylere heyecanlanıp, aynı şekilde severken sınırlar niye? Ben keyifli bir günün ardından bunları düşünüp, sınırdaki askerlerimize hayırlı tezkereler dileyip evin yolunu tuttum.
DENİZ MAHSULLERİ SON DERECE LEZZETLİ
Gelelim aslında Dedeağaç’ı ziyaret etmenin en güzel sebebine! Burası sadece deniz mahsulleri yemek için bile ziyaret edilesi bir yer. Malum deyimi bile var: ‘Meyhaneyi ve balığı en iyi Yunanlar bilir!’
Tüm restoranların son derece lezzetli ürünler sunduğunu söyleyebilirim. Ama bence bir yer var ki, lezzetin tarifi mümkün değil. Bir Türk’le evli olan Bay Nisiotiko’nun yeri: Nisiotiko!
Özellikle tavsiye edeceklerim, fesleğen soslu kalamar kızartması, sarımsak soslu karides, kabuklu midye, Yunanistan’ın olmazsa olmazı kabak kızartması ve Greek salatası. Hele en sonunda gelen lokumlu dondurmayı ise tarif etmek güç. Müthiş bir lezzet!
Sahibi ve garsonların çoğu Türkçe konuşuyor ve son derece güleryüzlü. Ve tüm lezzeti kişi başı yaklaşık 25-30 euro’ya yediğinizi düşünürseniz, gitttiğinize değdiğini bir kez daha anlayacaksınız.
Deniz ürünleri için Psarotaverna tis Kyra Dimitras, 1915’ten bu yana aynı ailenin işlettiği yine tavsiye edebileceğim restoranlardan biri. Ancak bu adreslerin haricinde tüm restoranlarda, son derece lezzetli ve uygun fiyatlı ürünler bulabileceğinizi söyleyebilirim.
SAHİLDE YÜRÜYÜŞ YAPIN, GECE EĞLENİN
Gündüz oldukça sakin olan şehir, gece tam bir eğlence merkezine dönüşüyor. Yunanlılar akşam yemeğine saat 10’a doğru geliyorlar.
Yemek sonrası sahilde bir yürüyüş yapıp, limandaki Noa’ya uğrayabilirsiniz. Ancak yaş ortalamasının 18-25 arası olduğunu söylemeliyim.
Dondurma seviyorsanız I love Gelato doğru adres. Günübirlik gelirseniz, günü burada pek meşhur olan frappe içerek noktalayabilirsiniz.
Taksici Ivan’ı kesinlikle tavsiye ederim. Çok da güzel Türkçe konuşuyor: 00306999442201 (Meydandan sınıra dönüş 50 euro)
Fatoş Pur
Sabah Gazetesi tatil eki – 27.09.2015
http://www.sabah.com.tr/turizm/2015/09/27/komsuda-piser-bize-de-duser