Kabusa donen Napoli müşteri ziyaretimin keyifsizligini üstümden atmak icin geri kalan zamanımda Pompei ve Kapri adasını görmeye karar vermiştim. Bu yüzden Kapri feribotunun saatini öğrenince tren istasyonuna gitmek üzere taksi tuttum. Bir gün önce Avis’le mücadele ederken, istasyonda da tam karşısında olduğu için ve ne kadar berbat bir yer olduğunu gördüğümden, başıma gelen onca şeyden sonra nasıl girerim oraya diye düşünürken taksici Ciro Pompei’ye götürüp ik saat bekleyip, geri getirebileceğini söyledi. Pazarlık için nazlanmış gibi gözüksem de hemen kabul ettim.
Pompei’ye geldigimde gördüğüm bu şehire inanamadım. İnsanın tüyleri ürperiyordu nasıl böyle bir ölüm olabileceğini düşündüğünde. Zaman kavramınız karışıyor. M.Ö 70 yılında olmuş bu patlama. 24 Ağustos M.Ö 79 saat 13.00 ! Burada zaman durmuş tam 2092 yıldır ! Her şey ve herkes durmuş, donmuş kalmış.
Pompei şehrinin kuruluşu çok daha eskilere dayanıyor aslında. M.Ö. 5000 yıllarında kurulmuş. M.Ö. 89 yılında ise Romalılar tarafından işgal edilmiş. Neyse bu dünyanın Romalılardan çektiği, girdikleri her yerde zevk, sefa, zenginlik, ardından da felaket getirmişler. Romalılar döneminde Pompei bir eğlence ve ticaret merkezi haline gelmiş. Şehrin kalıntılarında bile bunu görmek mümkün. Bunca yıl gecmiş olmasına rağmen geniş caddeleri, dükkanları, meyhaneleri, malikaneleri, kumarhaneleri seçebiliyor ve kentin bundan ikibin yıl önce bile geldiği noktayı fark edebiliyorsunuz.
İnsanların olduğu gibi kalarak lavlara yakalanmaları çok ilginç. Koskoca yanardağ patlayıp, lavlar yanına gelinceye kadar nasıl fark edilemedi? Öyle ki sofralarında yemek yerken, yürürken hatta sevişirken öylece lavlara yakalanıp kalıvermişler. Neredeyse iki saat gibi bir surede ikiyüz bin insan yok olmuş!
Kimilerine göre burada dünya zevklerine bağlılık, zenginlik ve lüks düşkünlüğü, fuhuş öylesine artmış ki, bu Allah’in bir gazabı, aynı Lut kavmi gibi. İnsan bu şekilde kaçamadan kaldıklarını görünce “Bir çığlık yeter, olduğu gibi kalıverirler” diye anlatılan sureyi hatırlamadan edemiyor. Gerçekten bir gazap mı?
Ben Carlo Giardino’nun yalancısıyım. Yamaçları lüks evlerle süslü Vezüv yanardağı, bağlarla çevrili yeşillik bir yermiş ve Napoli körfezine, Kapri adasına doğru baktığı için de sürekli deniz kokulu esintiler olurmuş. M.Ö. 62’de bir deprem olmuş aslında ama insanlar bunu pek önemsememiş ve tehlikenin farkına varmamışlar. Aniden yanardağın harekete geçmesiyle birlikte, deniz de dev dalgalar oluşmaya başladı. Kaçabilenler için hiç bir çıkış kapısı kalmamıştı. Şehrin surların kızgın lavlar akıyordu. Aynı anda gökyüzünden iri kum taneleri büyüklüğünde kızgın taşlar da yağmaya başladı. İnsan ister istemez başımıza taşlar yağacak ya da taş olursun deyimlerinin nereden geldiğini düşünmeden edemiyor bu durumda. Hemen ardından yere değer değmez patlayan gaz yüklü siyah taşlar yaşmaya başladı. Gökyüzü tamamen kararmıştı. Yerler yarıldı ve bu yarıklardan zehirli gazlar çıkıyordu. Ardından kızgın küller yağmaya başladı. Ve bu küller tüm şehrin ve ölenlerin üstünü bir kül tabakasıyla tül gibi oldu. Tam ikibin sene boyunca!
Tam bir kıyamat hali! Bunca şey yaşanırken hala anlayamadığım o insanlar nasıl kıpırdayamadan sofralarında yemek yerken taş olup kalmışlar? Sanki dondurulmuş gibi…
Pompei, 1860 yılına kadar da bu örtü altındaymış. İtalyan bir bilim adamı tesadüfen fark edince yıllar süren çalışmalarla yeniden ortaya çıkmış. Kimine göre bir ibret tablosu olarak!
Bu kadar dehşet yaşanmışken, orada usul usul oturan Vezüv yanardağının yanında yeniden bir hayat kurulmuş ve şu anda da insanlar yaşamaya devam ediyorlar. Napoli’ye bile sadece 15 kilometreden bakıveriyor.
Sonsuza kadar uyumasını temeni ederek ayrıldım bu ilginç şehirden. Taksi şoförüm Ciro neşe içinde beni bekliyordu dönüşte. Yüzümdeki şaşkınlığa alışmış gibi bir hali vardı.
Reblogged this on Beige BooK.