Paris, aşıklar şehri ya da ışıklar şehri… Bugüne kadar pek çok tanımlama yapılmış, pek çok isim ile anılmış dünyada belki de eşi benzeri olmayan bu büyülü şehrin, bendeki anlamı ise bambaşka. İlk seyahatimi Paris’e yaptığımdan belki, her zaman özlemle ve sevgiyle andığım, tarifi kelimelere sığmayan şehir…
Peki bu büyüleyici şehri keşfetmek için kaç günüz var? Ünlü müzeler ve anıtlar, Seine Nehri ve etrafındaki mahalleler, binbir çiçekle donatılmış parklar ve bahçeler, alışveriş ve gece hayatı, lezzet durakları… Evet, günler yetmez dediğinizi duyar gibiyim ama ana hatları ile tadımlık bir Paris için işte bir kaç ip ucu…
Büyülü Şehri Yürüyerek Keşfedin
Her zaman tercihim bir şehri yürüyerek keşfetmek, hatta sokak aralarında kaybolmak… Hele ki Paris’in hiç de büyük bir şehir olmadığını düşünürsek, hatta onun bir mahalle olduğunu söyleyenler bile var o halde yürümek ve kaybolmaktan daha ideal ne olabilir ki?
Paris’te kaybolmak için, Champs-Elysées’de bir kahve ile başlayın, daha sonra Pont de l’Alma’nın meşhur Marceau caddesi boyunca Eiffel Kulesi’ne doğru hafif bir yürüyüş yapın.
Eğer uzun kuyrukları beklemeyi göze alırsanız, mutlaka Eiffel Kulesi’nin tepesinden Paris’in sonsuz görüntüsünü izleyin.
Ardından, hemen aşağıda bulunan nehir teknelerinden birine atlayın ve Seine nehrinden sağlı sollu tarihi yapıları izleyerek, Notre-Dame Katedrali’ne kadar gelin. Katedral ziyaretinizi bitirdiğinizde, öğle yemeği molası için vaktiniz olacak. Hemen yanı başınızdaki minicik adacıklar Ile de la Cité ve Ile St-Louis hafif bir atıştırmalık için ideal.
Louvre Müzesi ise sadece yarım saat uzaklıkta ve önemli sanat eserleri etrafında yapılan bir tur için sizi bekliyor. Tabi başlı başına sadece bu müzeyi gezmek bile üç gün gerektiriyor ama önemli eserleri görerek bir kaç saatte de ayrılabilirsiniz.
Ayrılırken, yavaş yavaş gün Pont des Arts, Pont Neuf köprüleri ile Institut de France üzerinden batmaya başlayacak. Nehrin üzerinden geçin ve sizi doğrudan Montmartre tepesine götürecek Odéon metro istasyonuna doğru ilerleyin. Kentin ve akşam saatlerinde aydınlatılan binaların manzarası ile size muhteşem Ressamlar Tepesi ve Sacre-Coeur Kilisesi karşılıyor olacak.
Paris’in Kalbi Champs-Elysees Caddesi
Seine nehrinin ikiye böldüğü şehrin sağ yakası ve sol yakası farklı güzellikler sunar. Her köşe başı ve mahalle kendi ekmek fırını, kafesi ve pazarıyla tanınır. Bohem mahalleler Saint-Germain, klasik Paris denilen Montmarte ve Pigalle, Canal Saint-Martin, Oberkampf, Belleville… Her yerde küçük bistrolar, restoranlar, şık butikler, operalar…
Şehrin kalbi, ‘dünyanın en güzel caddesi’ ünvanlı Avenue des Champs-Elysees (Şanzalize). Concorde meydanı ile Etoile (Arc de Triomphe – Zafer Takı) arasındaki iki kilometrelik ve sanırım dünyanın en çok turist ağırlayan caddesi. Üzerindeki Louis Vuitton, Mont-Blanc, Guerlain, Ferrari gibi lüks mağazalar, L’ertelier Renault, Ledoyen gibi lüks restoranlar, gece kulüpleri ile her saat cıvıl cıvıl. Champs Elysées’de aradığınız her şeyi nerdeyse her saat bulunabilirsiniz: filmler, elbiseler, iyi bir öğle yemeği, yarış arabaları, kitaplar, CD’ler, parfüm…
Aynı zamanda askeri ya da resmi tüm geçit törenleri de bu caddede gerçekleşiyor. Bastille Günü askeri geçit töreni, Tour de France ve Noel pazarları gibi önemli etkinlikler için her yıl yeniden düzenleniyor.
Cadde, sadece mağaza ve kulüplere değil, üstelik Paris’teki en iyi müzelerden bazılarına da ev sahipliği yapıyor: Grand Palais, Petit Palais, Palais de la Découverte ve Espace Culturel Louis Vuitton buradaki ünlü müzeler. Paris’in muhteşem manzarasını görmek için ise, Zafer Takı’nın zirvesine kadar çıkarak dünyanın en hareketli caddesindeki ziyaretinizi tamamlayabilirsiniz!
Soğuk Güzel Eiffel Kulesi
Dahi mühendis Gustave Eiffel’in 1889 Evrensel Sergisi için yarattığı 324 metre yüksekliğindeki kuleyi taşıyan 18 bin parça demir aksam 2,5 milyon perçinle tutturulmuş. Aslında demirin soğukluğunu taşısa da, dünyada en çok fotoğrafı çekilen ve en çok kullanılan ikon olmuş.
Trocadero’dan bir bakışla heybetini, aşağıdan bakarak zerafetini, yukarıya çıktığınızda ise tüm Paris’in ihtişamını izleyebilirsiniz. İkinci ve üçüncü katlarından farklı açılar sunan kulede, bir de mühendis Eiffel’in yaptığı özel dairesi de var. Eiffel Kulesi’ne merdivenlerden veya asansörle çıkabilirsiniz.
Tamamen yenilenmiş birinci katta dükkanlar var. 125 metre yükseklikteki ünlü Jules Verne restoranda gastronomik bir yemeğin tadını Paris’i tepeden izleyerek çıkarabilirsiniz. Üçüncü kata ise artık bulut seviyesindesiniz ve Paris’i 360 derecelik olağanüstü bir görüş ile izleme olanağınız var!
Her an değişik manzaralar sunan kule geceleri 20 bin ampulla aydınlandığında ise, demirin soğukluğunu size tamamen unutturan ışıl ışıl bir görüntüye sahip oluyor.
Paris ve Romantizm
Herkes Paris’in aşıklar şehri olduğunu bilir. Montmartre, Medici Çeşmesi, Marais’teki konak evlerin hepsi bu romantizmin bir parçası.
Place des Abbesses, Montmartre Tepesinin tam da dibinde, Sacré-Coeur’deki muhteşem manzarayı seyretmeye çıkmadan önce tipik bir Paris kahvaltısı ile güne başlamak için iyi bir nokta.
Musée de la Vie Romantique (Romantizm Müzesi)’nin içinde olduğu Saint-Georges semtine gidinceye kadar, Rue des Martyrs‘e doğru yol alırken, karşılaşacağınız ilginç butikler için kendinize vakit ayırın.… Buradan otobüs ya da metro ile Jardin du Luxembourg‘a (Luxemburg Bahçeleri) geçerek, Medici Çeşmesi’nin altındaki yeşillliklerde piknik yaparak aşkınızı ilan edebilirsiniz.
Sonra, şehrin en eski yerlerinden biri olan Marais’de, özel konaklar, Picasso Müzesi, butikler, Carreau du Tapınağı gibi pek de bilinmeyen yerler, Place des Vosges’in huzur ve sessizliği, hepsi burada… Bu mahallenin büyüsüne kapıldığınızda ayrılmak istemeyeceksiniz ve gününüzü Seine Nehri’nde mum ışığında romantik bir akşam yemeği ile bitirebilirsiniz.
Bohem Paris
Paris’in bütün sanatçılarını görmek mi istiyorsunuz? O halde rotanızı, Montparnasse’den Saint-Germain-des-Prés’e ve Montmartre’a kadar Paris’in sanatçılarını ağırlayan kafelere çevirin.
Montparnasse’de bir kahve ile güne başlayın. Paris’in ve sanatçılarının atmosferini anlatan küçük bir müze olan Bourdelle Müzesi’ne bir gezi ile devam edin. Montparnasse’deki bistrolar ve kafeler sizi Observatoire bahçelerine kadar götürecektir.
Lüksemburg bahçelerinden ve Saint-Sulpice’den aşağı inerken, Paris’in entelektüel ve sanatsal yüzü olan Saint-Germain-des-Prés mahallesine ulaşırsınız. Café de Flore ve Les Deux Magots gibi kafelerden birinde en sevdiğiniz yazarlardan biri karşısınıza çıkarsa şaşırmayın.
Bohem Paris, Odeon metro istasyonundan Montmartre‘a kadar devam eder. Picasso ve Utrillo’nun atölyelerinin izleri, kabareler, şarap, şarkılar ile ressamların doğum yeri Tertre’de gün tamamlanır ve gece şehre düşer.
Her mevsimi ayrı güzel, ayrı bir lezzet ama baharın artık kendini gösterdiği bu günlerde, şehrin şiirselliğinin yanına çiçeklerin renk ve kokuları da eklenince sanırım romantizmin, modanın, gastronominin, sanatın baş kentini anlatmaya değil kelimeler sayfalar yetmez. Her bir konu başlı başına belki de bir kitap konusu olabilir. Notre-Dame Katedrali’nden Eiffel Kulesi’ne kadar bir çok filme konu olmuş, pek çok fotoğraf karesini oluşturmuş görüntüler sunar. Yirmi yıldır, elliden fazla kez gitmeme rağmen her gidişim ayrı bir keşif…