Sabah Pompei’yi gezip, belki de lüks, zenginlik ve şehvet peşinde koşmanın gazabına uğramış bir halkın hikayesini gördükten sonra, uluslararası jet setin tatil mekanı olan Kapri adasına geçip lüksün içine düşmek nasıl bir paradoks acaba?
14.20 feribotuyla Kapri’ye geçtim. İndiğimde ilk gördüğüm beni hayal kırıklığa uğrattı. Adı Porto Grande (büyük liman) olan küçücük bir liman, bir kaç mağaza ve kafe. Ama finukülerle yukarıya çıkmam gerektiğini anlamam çok uzun sürmedi. Nitekim herkesi takip edince zaten kuyruğa kendiliğinden ulaşmış oldum. Yaklaşık beş dakikalık keyifli yokuş yukarı bir yolculuktan sonra sonra meydana ulaştım. Buralarda da keyifli kafeler ve dar sokaklar vardı ama hala neden Kapri’ye bu derece önem verildiğini hissetiren bir görüntüyle karşılaşmamıştım. Biraz dükkanları gezip, meydanda birşeyler atıştırdıktan sonra, arka sokakları yürüyerek keşfe çıkmak istedim.
Meğer Kapri buralarda gizlenmiş. Meydandan arka sokaklara doğru daldıkça oldukça şık oteller, tüm markaların olduğu şık sokaklar, özellikle de Via Krupp ve Ana Capri’ye doğru çıktıkça muhteşem malikanelere rastladım. İşte jet setin gözde tatil yeri Kapri adası!
Kapri tarihler boyunca hep jet-seti ağırlamış aslında. Roma imparatorluğu döneminde de yazlık eğlence mekanıymış. Söylentiye göre İmparator Tiberius sevgililerini getirmek için bir dizi villa yaptırmış. Ama adaya gelen sevgili geri dönemiyormuş. Yine söylentiye göre sevgililerini burada öldürüyormuş. Geri dönünce neyi anlatmalarını istemiyorsa artık. 🙂
19. yüzyıldan itibaren ise Avrupa’nın en popular tatil yörelerinden biri olmuş. Özellikle de 60’larda tüm aktör ve aktristlerin uğrak tatil noktasıymış. Özellikle de yat turizmi açısından. Ki hala da öyle…
Ara sokakalardaki küçük pastanelere girip, tüm kurabiyelerden denemenizi şiddetle öneririm. Karşıma çıkan mücevher mağazaları, bir sandaletin beşyüz avrodan başladığı şık mağazalar, meşhur Kapri saatlerinin satıldığı dükkan ve fotoğrafçının vitrinindeki ünlülerin fotoğrafları şimdi bana Kapri adasında olduğumu hissetirmeye başlamıştı.
Ben tamamını keşfedemedimse de adanın belli başlı görülecek yerleri arasında, Marina Piccola (küçük liman), villaların sıralandığı yüksek panoramik gezinti yolu olan Tragara Belvedere‘si, denizden yükselen kireçtası kayalıkları Faraglioni, Ana Kapri, Grotta Azzurra ve Roma İmparatorluk villalarının kalıntıları sayılabilir. Grotta Azzura bir deniz mağarası ve mavinin tonu insanı büyülüyor.
Evlerin ve otellerin güzelliğine dalmış dolaşırken, yolumu kaybedince onlarca merdiveni geri çıkıp tekrar meydana dönmem bana epey efor sarfettirdi ama dönüşümün mavi saatlere rastlamasıyla bu şık sokakların görüntüleri daha da cazibeli hali geldi.
Meydana geldiğimde de mavi saatle devam ediyordu ve bana keyifli bir akşam yemeği vaat etmişti.
Finukülerle yine aşağıya inip son saate aldığım dönüş yolunda bu adaya daha uzun süreli tatil için geri gelmeyi diledim.
Reblogged this on Beige BooK.