Fransa deyince en az Paris kadar akla gelen diğer bir bölgedir Provans. Tarihi Ortaçağ köyleri, taş evleri, Arnavut kaldırımlı sokaklarıyla sizi adeta bir film karesinin içine çeker. Marsilya’dan başlayıp batıya doğru çıkarak Provans bölgesindeki bu köyler ve kentler tek tek keşfedilebilir.

Aix-en-Provence

Marsilya’dan yaklaşık 1 saatlik uzaklıktaki en sofistike köylerden biri Aix-en-Provence , çeşmeleri ile meşhur. Her köşe başında harika bir çeşme görmeniz mümkün. Kendine adeta çınar ağaçlarından bir tavan yapmış olan Cours Mirabeau kentin ana caddesidir ve sağlı sollu tüm mağazalar ve restorantlar bu caddeye sıralanmıştır. Caddenin arka sokakları ise, görülmesi gereken Aix’ın eski şehridir.

Avignon, nehir üzerindeki tarihi köprüleriyle meşhurdur. Ancak ne yazık ki, 22 tarihi köprüden günümüze sadece 4 tanesi kalmıştır. Eskiden boya işçilerinin olduğu dar sokak Rue des Teinturiers, bugün sanat kafeleriyle doludur. Bölgeye özgü alışveriş yapmak isterseniz Avignon bunun için en uygun köylerden biridir. Les Olivades’den 1818’den bu yana bölgeye özgü üretilen kumaşlardan ya da Nisan ve Eylül ayları arasında pazartesi ve cuma günleri akşam üzeri kurulan Velleron çiftçi pazarından kendi yetiştirdikleri ürünlerden satın alabilirsiniz.

Arles

Arles, bölgenin en tarih kokulu kentlerinden biri. Kente girer girmez sizi tığ işi ile kaplanmış agaçlar karşılar. Eğer tiyatro festivali zamanına denk gelirseniz aniden karşınıza 14. yüzyıldan kalma kostümleriyle bir grup insan da çıkabilir.Yunanlı tüccarlar tarafından kurulup, zaman içinde Roma İmparatorluğu’nun ana kentlerinden biri olarak gelişen Arles, tarihi imparatorluk sarayından ve bir Roma meydanından kalanlarla ve gladyatör savaşlarına sahne olan arenasıyla dar sokaklara dağılmış görülmeye değer. Van Gogh’un da yaşamak ve tablolarını yapmak için seçtiği bu sevimli kentte, eserine adını verdiği ‘Café la Nuit’ ve etrafındaki kafeleriyle Place du Forum bir kahve keyfi yapmak için ideal.

Gordes

Gordes, Provans köyleri arasında en etkileyici köylerden biri. Köye yaklaştığınızda Coulon Vadisi üzerine asılmış, adeta birbirinin üzerine yığılmış gibi duran bir dolu taş ev manzarası size karşılar. Köyün içine girdiğinizde ise başka bir aşk başlar. Arnavut kaldırımlı yollar ve aynı renkteki taş ev ve şatolarla sanki kulağınıza o dönemin hikayelerini fısıldar bu köy… Bir çok sanatçıyı kendine aşık edip ev sahipliği yapmış bu köyde, meydandaki dev kale bugün sanat müzesi olarak kullanılmakta.

Rousillion

 

Rousillion, bence bölgenin en süpriz köylerinden biri. Köye girince size karşılayan kızıl kayalar kendinizi Arizona’da sanmanıza sebep olabilir. Luberon dağının eteklerine kurulmuş bu köy, tüm dolambaçlı yollarına rağmen görülmeye değer. Dünyanın en büyük hardal ocaklarının bulunduğu bu köyde toprak, kırmızı, sarı ve kahverenginin tüm tonlarıyla ortaya adeta bir sanatçının paletinden büyülü bir yağlıboya tablo çıkarmış. Evlerin rengarenk cepheleri ve renkli panjurlar da bu tablonun birer parçası.

Les baux de Provence

Les Baux de Provence, bir kireçtaşı kayalığının tepesine nefes nefese çıkarak bulduğumuz, Provans’ın en dik yokuşlu ama en etkileyici köyleri arasında. Duvarları 10. yüzyıldan kalma harap bir hisar olan Chateau des Baux köyü süslüyor. Araç trafiğine kapalı olan bu etkileyici köy, aynı zamanda Ortacağ döneminden kalma en güzel malikanelerden birine ev sahipligi yapmakta. Etraftaki şirin dükkanlar alışveriş yapmasanız bile, sizi içeri davet ediyor. Meyva şekerlemeleri buranın özellkile tadılması gereken lezzetlerinden biri. Dolaşırken karşınıza aniden çıkan bir şövalye size şaşırtabilir. Santon müzesi, 2,5 cm ile 15 cm arasında, elyapımı terakota heykelciklerle size Provensal hayatı anlatır.

Gordes’e aşık olup, kızıl kayalarıyla size şaşkınlığa düşüren Rosillion’u gezdikten sonra, sıra gezinin ana amacı olan lavanta tarlalarını görmek olacaksa yolunuz size Abbaye Notre-Dame de Senanque’a getirir.

Lavanta Müzesi

Yol üzerinde once Lavanta Müzesi görülür. Lavantanın geçmişi ve hikayesi hakkında bili alabileceğiniz bu müzenin minik bahçesinde göreceğiniz lavantalar bile heyecanlanmanıza sebep olur. Ancak sonrasında göreceğiniz tarlalar tam anlamıyla bir görsel şölendir.

Abbaye Lavanta Abbaye Lavanta

Abbaye Notre dame de Senanque’a geldiğinizde kendinizi o hep gördüğünüz fotoğrafın içinde buluverirsiniz. Tüm tarih boyunca acı ve ızdıraplara sahne olmuş bu manastır, tarihinde defalarca yıkılmış, yanmış ve vebalar yaşamış. Bugün ise 5 keşiş sürekli olarak burada yaşıyor. Manastırın bahçesindeki lavantalar azlığıyla size belki üzebilir ama yola devam ettiğinizde karşısınıza devasa lavanta tarlaları çıkacaktır.

Sault-en-Provence, lavantalar, temmuz ve ağustos ayında çiçek açtığında, sarı katır tırnakları, altın rengi başaklar ve beyaz kayalarla birlikte mavi ve eflatun renkte bir duvar halısı gibidir. Kasabada bir de lavanta bahçesi vardır.

Fontaine-de-Vaucluse,“Fontaine” (çeşme) aslında Avrupa’nın en güçlü doğal su kaynağıdır. Bu sevimli köyün olağanüstü ortamının 14. yüzyılda burada yaşayan İtalyan aşk şairi Petrarca’yla birleşmesi köyün romantik atmosferine katkı sağlamaktadır.

Her bir köşesi ayrı bir güzellik sunan bu bölgede keşfedilecek çok yer var aslında. Apt, Lacoste, St. Remy de Provance gibi daha bir çok yer var görülebilecek. Köylerin araları yaklaşık en fazla 60 – 70 km. Bu yüzden orta bölgede mesela Aix-en-Provence’de konaklama alarak günü birlik hepsini görme imkanınız olabilir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.