‘Gezilecek Yerler’ listemizde uzun yıllardır keşfedilmeyi bekleyen yerlerden birine, aylar önceden alınmış biletimiz ve sabırsızlıkla geçen günler sonunda gitme günü geldi çattı. Fransa’nın meşhur Provans bölgesi, lavanta tarlalarında çekeceğimiz fotoğrafların hayali ile aylardır bizi heyecanlandırıyordu. Gideceğimiz yerlerde çekilmiş yüzlerce fotoğrafı karıştırdık ve derken kendimizi o fotoğrafların içinde buluverdik.
Bilet fiyatını daha uygun hale getirebilmek için gidiş Pegasus olarak alıp, yolculuğumuza Marsilya’dan başladık. Oldukça uzun mesafeler yapacağımızdan, gitmeden önce araba kiraladım. Arabamızı almaya gittiğimde Opel yerine BMW X1 jeep verdiklerini görünce önce sevindim ama daha sonra yolculuğum boyunca , özellikle Güney Fransa’da kimsenin dar yollar ve park sorunu yüzünden büyük araba istemediğini anlamış oldum.
Arabalarımızı alıp, Marsilya’da hızlı bir tur atmaya karar verdik. Bizi Gay Festivali karşılayıverdi ve öğle yemeğimizi renkli görüntüler eşliğinde atıştırmış olduk.
Katedrale çıkıp, şehre hızlı bir kuş bakışı attıktan sonra, otelimizn olduğu Aix-en-Provence şehrine geçtik. Biraz dinlenmenin ardından, Cours Mirabou’da yürüyüp, daha renkli olan Rue Espariat’a geçip , meydandaki havuzun önünde keyifli bir kafede günü bitirdik.
Sonraki günlerde bizi oldukça yoğun bir program bekliyordu.
Camargue’da Avrupa’nin tek kovboylarını ve güzel atları aradık. Arles’da tiyatro festivaline şahit olduk. Le Baux de Provence’ de şövalyeleri gördük. St. Remy de Provence’de keyifli bir İtalyan yemeği yedik. Aix-en-provence’da pazarı dolaştık, taş şehir Gordes ve kızıl kayalı Roussillion köylerini ziyaret ettik. Abbaye Notre-Dame de Senanque’da lavanta tarlalrının içinde yuvarlandık. Lavanta Müzesi‘ni ziyaret ettik. Parfümün doğduğu kent Grasse‘da Parfüm Müzesi‘ni dolaştık.
Provans bölgesinin ardından, Cote d’azur kıyılarına geçerek Nice ve civar köylerini gezdik. Nefes nefese Eze’ye çıktık. Cap Ferrat’ya aşık olduk. Hızımızı alamadık, İtalya’ya Ventimiglia’ya geçip pizza yedik.
Monaco ve Monte Carlo’yu gezdik. Cafe de Paris’de akşam yemeği yeyip, kumarhaneye gelenleri izledik.
Cannes’a gidip, muhteşem havai fişek gösterisi izledik.
Son günü tüm haftanın yorgunluğunu atmak üzere, yine Cap Ferrat’da plajda yayılarak geçirmeye karar verip, kendimizi berrak sulara bıraktık. Air France ile yine Marsilya’dan bu harika bölgeye tekrar gelmeyi dileyerek evlerimize dönüş yaptık.
Reblogged this on LEYLEĞİ havada gördük.
lavanta deyince aklıma Hvar, Provans deyince de şövalyeler ve gizemli hikayeleri gelir 🙂
http://s8e0.wordpress.com/2014/07/21/tomar/